Buzulların erimesi milyarlarca ton nadir minerali ortaya çıkardı ve ABD, Kanada, Rusya gibi büyük aktörler hızla pozisyon almaya başladı. Grönland, bu mücadelenin stratejik odağına dönüşüyor – stratejik kaynaklar, siyasi baskı ve “büyük fırsat”ın geldiğini düşünen yatırımcılar aynı sahnede buluşuyor. Ancak verilen vaatlerin altında sert bir gerçeklik yatıyor: acımasız arazi koşulları, neredeyse imkânsız lojistik ve onlarca yıla yayılan uzun zamanlamalar. Kuzey Kutbu’nun kaynakları üzerindeki savaş hiç bu kadar kızışmamıştı.
Elektrikli araçlar, çipler, silah sistemleri kısacası “geleceğin endüstrisi” için vazgeçilmez olan minerallere erişim sağlamak isteyen her güç bölgeye yüklenmiş durumda. Bir zamanlar madencilik ya da ticaret açısından umutsuz bir bölge olarak görülen bu donmuş coğrafya, artık küresel bir bilek güreşi sahnesi.
ABD, Grönland üzerinde adeta mülkiyet iddiasında bulunuyor; Başkan Donald Trump, defalarca bu devasa adanın Washington için “ulusal ve ekonomik bir zorunluluk” olduğunu vurguladı. Kanada ise kuzeye yönelik yeni yatırımlarını artırıyor – belki de Amerikalılarla artan gerginliğe bir yanıt olarak. Peki Rusya? Hiçbir şeyi gizlemiyor: Putin, yeni nükleer buz kırıcılarla övünüyor ve Rusya’nın bölgedeki hakimiyetini “ne pahasına olursa olsun” güçlendireceğini söylüyor.
Norveç Arktik Üniversitesi’nden Prof. Mark Lanteigne’e göre, Kuzey Kutbu “sadece petrol ve gaz değil, aynı zamanda stratejik ve nadir maddeler açısından da devasa bir hammadde hazinesi” olarak görülüyor. Lanteigne, Grönland’ın bir anda uluslararası ilgi odağı olmasını şöyle açıklıyor: “Ada, temel metallerden değerli metallere, mücevher taşlarından nadir elementlere hatta uranyuma kadar her şeyle dolu. Hepsi orada – ama eskiden madencilik için hiç relevant değildi. Bugün ona bambaşka gözle bakılıyor.”
Lanteigne, imkânsızı mümkün hâle getiren etkenin altını çiziyor: iklim değişikliği. Buzulların erimesi yeni deniz yolları açtı ve kalın buz tabakası altında sıkışmış kaynakları çok daha erişilebilir hale getirdi. Hikâyenin ürkütücü tarafı küresel ısınmanın bedelinin büyüklüğü; pratik tarafı ise madencilik şirketlerinin yeni fırsatlar görmesi.
Critical Metals CEO’su Tony Sage, Güney Grönland’daki dev nadir element projesine liderlik ediyor ve Trump’ın göreve dönüşüyle ilginin keskin biçimde arttığını söylüyor. “2018 ve 2019’da da bu konudan bahsediyordu; nadir elementlerin stratejik değeri yeni değil,” diyor.
Ama paranın kokusunu alan yalnızca o değil. Bir zamanlar çoğunlukla altına odaklanan Amaroq şirketi, kısa süre önce Güney Grönland’da nadir yataklar keşfettiğini duyurdu ardından Batı kıyısında ticari miktarda germanyum ve galyum bulduğunu açıkladı. Şirket CEO’su Eldur Olafsson bile şaşkın: “Germanyum ve galyumun keşfi insanların sandığından çok daha önemli,” diyor. “Onlar olmadan ciddi bir sorun var. AB ve ABD onları şimdi acilen istiyor.”
Germanyum ve galyum kulağa bilim laboratuvarı maddeleri gibi gelebilir ama modern endüstrinin yanıcı yakıtı sayılır: yarı iletkenler, askeri donanım, elektrikli araçlar hepsi onlara bağımlı. Hiçbir ülke, üretimde hâkim olan ve Batı’yı kızdırdığında ihracatı kesen Çin’in insafına kalmak istemiyor. Olafsson, nadir element piyasasının hâlâ küçük olduğunu ve bu nedenle şirketin büyük projeleri geliştirirken altın, gümüş ve çinko gibi diğer kaynaklardan nakit akışı sağlamaya devam etmesinin şart olduğunu söylüyor. Yani bu bir “hızlı zenginleşme” hayali değil; uzun, pahalı ve risklerle dolu bir süreç.
Bu da bizi Arktik’teki “altına hücum” sorusuna getiriyor: Gerçek mi? Lanteigne soğukkanlı bir uyarı yapıyor: “Grönland’da bir madencilik yarışından bahsediliyor ama orayı gören biri bilir ki ihtiyacın olan her şeyi yanında getirmek zorundasın. Her şeyi! Koşullar aşırı, mesafeler akıl almaz, lojistik ise bitmeyen bir kabus.” Ona göre en ideal koşullarda bile bir şirketin ciddi kâr görebilmesi 15–20 yıl alacak.
Grönland ise sahadaki tek oyuncu değil. Kuzey İsveç’te devlet madencilik şirketi LKAB, Avrupa’nın en büyüklerinden biri olan Per Geijer yatağını geliştiriyor. Kulağa umut verici mi? O kadar da değil. Şirketten Niklas Johansson şöyle diyor: “Bu işin ekonomik olacağı garanti değil. Bizde hâlihazırda altyapı var. Peki hiçbir altyapısı olmayan ülkeler için ne anlama geliyor, bir düşünün.”



