Kısa film, Coca-Cola üzerinden yürütülen boykot çağrısının toplumsal bir yargılamaya dönüştüğünü görsel metaforlarla aktarıyor.
Film, soykırım suçlarına ortaklık eden şirketlerin toplum vicdanında nasıl mahkûm edilebileceğini çarpıcı bir şekilde gözler önüne serdi. Filmin merkezinde ise soykırıma destek verdiği için boykot edilen Coca-Cola’nın toplumdan tamamen dışlandığı distopik bir gelecek yer alıyor.
Coca-Cola kutusunun bulunmasıyla başlayan sahne, ulusal çapta bir infiale neden oluyor. Kutunun görülmesiyle birlikte insanlar sokağa dökülüyor, kolluk kuvvetleri bölgeyi abluka altına alıyor ve medya olayı infial olarak duyuruyor.
Filme göre Coca-Cola ve benzeri firmalar, Gazze’deki soykırıma verdikleri dolaylı destek nedeniyle yıllar önce yasaklanmış, ürünleri toplatılmış ve reklamları tüm kamusal alandan silinmiş. O zamandan beri toplumda bu markalara dair her şey bir “utanç unsuru” olarak kabul ediliyor. Film, yalnızca bir kutunun bulunmasının dahi "kültürel travmayı tetikleyebilecek kadar güçlü bir sembol" haline geldiğini gösteriyor.
Filmin verdiği ana mesaj, tüketici boykotunun ötesinde bir “kolektif vicdan temizliği”. Coca-Cola gibi firmalar sadece raflardan değil, toplumun hafızasından da silinmiş.
Kısa film, soykırım gibi büyük insanlık suçlarına ortak olan firmaların sadece boykot edilmesini değil, toplumun onları nasıl unuttuğunu ve mahkûm ettiğini gözler önüne seriyor.





