Nature dergisinde yayımlanan yeni bir araştırma, bu sorunun yanıtını moleküler düzeyde verdi: Hatırlamak, tek bir anahtarın çevrilmesi değil, bir dizi “zamanlayıcı gen”in çalışmasıyla gerçekleşiyor.
Rockefeller Üniversitesi’nden sinirbilimci Dr. Priya Rajasethupathy liderliğindeki ekip, sanal gerçeklik temelli deneylerle fareler üzerinde yaptığı çalışmalarda, hafızaların önem sırasına göre beyin tarafından seçilip işlendiğini keşfetti.
Uzun süreli hafızaların hipokampustan kortekse aktarıldığı yönündeki geleneksel modele karşı çıkan araştırma, talamus adlı beyin bölgesinin bu süreçte aktif rol oynadığını ortaya koydu. Talamus, sadece hafızaları filtrelemekle kalmıyor, aynı zamanda hangi anıların kortekste kalıcı hale geleceğini de belirliyor.
Sanal gerçeklik deneylerinde farelerin bazı anıları diğerlerinden daha sık tekrar etmesi sağlandı. Daha sonra genetik düzenleme tekniği CRISPR ile bazı genler devre dışı bırakıldığında, anıların süresinin kısaldığı gözlemlendi.
Araştırmada öne çıkan üç molekül:
Camta1 ve Tcf4 (Talamusta): Hafızanın ilk sabitlenmesini sağlıyor.
Ash1l (Ön singulat kortekste): Hafızanın uzun vadeli korunmasında görevli.
Bu moleküllerin devre dışı kalması, hafızaların kaybolmasına ve beyin bölgeleri arasındaki bağlantının bozulmasına yol açıyor.
Dr. Rajasethupathy, bu bulguların Alzheimer gibi hafıza kaybına yol açan hastalıklarla mücadelede çığır açabileceğini söylüyor. “Eğer hafıza ilk bölgede kaybediliyorsa, ikinci veya üçüncü bölgeler devreye sokularak bilgi korunabilir,” diyor.
Araştırma ekibi şimdi şu sorunun yanıtını arıyor: Beyin, bir hafızanın ne kadar önemli olduğunu ve ne kadar saklanması gerektiğini nasıl anlıyor?





