Korona virüs salgınının yol açtığı sorunlardan dolayı 20 Mart'tan bu yana camiler ibadete kapalı, Cuma namazı kılınamıyor.
İlgili haberlere göre, ilk Cuma namazının Ramazan Bayramı'ndan yaklaşık üç hafta sonra 12 Haziran'da kılınması planlanıyor. Dolayısıyla mevcut planlanmaya göre, Ramazan Bayramı namazı da camilerde kılınamayacak.
Bayram namazının hükmü bir yana Anadolu İslamî yaşamında çok önemli bir yeri vardır. Cuma namazlarını dahi kılmayan kimi kişiler, mutlaka bayram namazında hazır bulunurlar. Onların İslamî ibadetlerle bir yıl boyunca buluşması ancak iki bayram namazı kadardır.
Bir yıl boyunca namaz kılmayanlar, o gün de kılmasın diye kestirip atabiliriz. Öyle değil. Yılda iki kez bile olsa kişilerin namazda hazır bulunmaları kişilerin aidiyet hissi için çok önemlidir. Kişilerin İslam toplumuna aidiyetine yönelik son dönemdeki saldırılar düşünüldüğünde de bayram namazı ayrıca önem kazanıyor.
Virüse karşı tedbirlerde en çok sosyal mesafe vurgusu yapılıyor. Camide bunu sağlamak, sorunlu olabilir. Fakat bayram namazı için illa camilerde hazır olmak durumunda değiliz.
Nasıl, diye sormakta haklısınız. Zira bizim bayram namazını musalla/namazgahda kılma sünnetimiz çoktan unutulmuş.
Hz. Peygamber zamanında bayram namazları Mescid-i Nebevî'de değil, musallada kılınırdı.
Musalla, yerleşim merkezinin dışında, bayram, cenaze namazlarının kılındığı, yağmur duasının yapıldığı yerdir. Musallayı camiden ayıran, üstünün açık olmasıdır. Farsça ve Türkçede namazgah denen musallanın varlık işareti etrafına konan taşlar veya onu çevreleyen yüksek olmayan bir duvardır.
Medine'nin bayram musallası, Mescid-i Nebevî'ye yaklaşık 500 metre mesafedeki Buthan vadisindeydi.
Hz. Peygamber, bayram günü sabah namazını cemaatle eda ettikten sonra, Ashabıyla birlikte tekbirler getirerek Mescid-i Nebevî'den musallaya kadar gider, bayram namazını orada eda eder, hutbesini orada irad ederdi.
Hz. Peygamberin bu musalla sünneti, daha sonra da ümmet tarafından sürdürülmüştür. Onun mübarek devrinden sonra musallalara mihrap ve minber de konmuş; Osmanlı, buna kimi yerlerde küçük bir minare de eklemiştir.
Zengîler Devri'nde, Musul'da mihrap ve minberi sabit bir şehir musallası vardı. Mardin Emînüddin Külliyesi Namazgahı da Miladi 12. yüzyılın başında Artuklulardan kalmadır.
Osmanlı'da ise artık hep namazgah olarak adlandırılan musalla, şehirlerin bilinen alanlarındandır.
İstanbul'da Okmeydanı Namazgahı, Rumelihisarı Toplarönü Namazgahı, Eyüp Mehmed Paşa Namazgah, Üsküdar Ali Ağa Namazgahı, Üsküdar Ahmed Ağa Namazgahı, Piyale Paşa Kadınlar Çeşmesi Namazgahı, Esma Sultan Namazgahı…
İstanbul dışında Konya Musalla Namazgahı… Tokat Turhal Gümüştop Namazgahı… Ta Kosova'da Prizren Fatih Sultan Mehmed Namazgahı…
Namazgah yeri tayini Osmanlı'nın son günlerine kadar devam etmiş. Diyarbakır Şeyh Muhammed (Mehmed) Namazgahı, 1859-1860 yıllarında yapılmış. Sonradan mihrap ve minberi üzerine yapılan küçük mescidi, iki yıl öncesine kadar duruyordu. Ne yazık ki Şubat 2018'de uyuşturucu bağımlıları tarafından kullanıldığı gerekçesiyle yıktırıldı.
İstanbul'daki namazgahların en ünlülerinden Okmeydanı Namazgahı da tamamen yapı işgali altında…
Eski namazgahların çoğu elbette bir daha kullanılamaz. Ama en azından camilerin kullanılamayacağı bu bayramda semtlerin uygun caddeleri veya kimi parklar, ilgili uyarıların sıkı sıkı yapılması ve tatbik edilmesiyle, sosyal mesafenin korunmasıyla namazgah olarak kullanılamaz mı?
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın ilan ettiği 'Kontrollü Sosyal Hayat' ile de uyumlu böyle bir uygulama ile namazgahlarımızı ihya etmiş olmaz mıyız?
Bu sayede hem unutulan namazgahlarımızı hatırlayıp hem bayram namazını biraz da sosyalleştirmez miyiz?
Ve son söz:
'Kim ahir zamanda unutulmaya yüz tutmuş bir sünnetimi ihya ederse ona yüz şehit sevabı vardır.' (Hadis-i Şerif)