Almanya Başbakanı Friedrich Merz, İran'a hava saldırıları gerçekleştiren ve önemli isimlere suikast düzenleyen soykırımcı işgal rejimi için "Hepimiz adına kirli işleri yapıyor" diyerek teşekkür etmiş ve bu açıklama bazı çevrelerde tepkilere neden olmuştu.
İlginç olan ise Siyonist terör rejiminin “kirli işler yapıyor” söylemine itiraz etmek yerine Alman başbakanına teşekkür etmesiydi.
Aslında Almanya başbakanı bir gerçeği siyasi bir dil kullanmadan açıkça ortaya koymuştu.
İkinci Dünya savaşında soykırıma uğradığı gerekçesiyle neredeyse tüm Batı dünyasını haraca bağlayan, dünyanın tümünü etkileyen ve büyük bir rant elde edilmesine neden olan “Soykırım endüstrisi” ile siyasetten akademiye, sanattan sanayiye kadar her alan ve sektöre çöreklenen bir yapılanmadan söz ediyoruz.
Filistin toprakları üzerinde Yahudi yerleşimleri kurulmaya başladığında Batı’dan gelen Siyonist akını, batının sömürgeci taktiklerini de beraberinde getirmişti. Yıllarca uygulandıktan sonra ikinci dünya savaşıyla birlikte nispeten geri çekilen sömürge yöntemleri Siyonistlere miras olarak bırakılmıştı.
En büyük destekçi elbette Filistin topraklarını Yahudilere peşkeş çeken, siyonizmin en büyük hamisi olan İngiltere idi.
Özellikle Hindistan tecrübesi ve orada yaşanan vahşi taktikler, ayrıntılı bir şekilde Siyonist terör rejimin kurucularına aktarıldı.
Gerilla hareketlerine karşı operasyonları yöneten polis müdürü Charles Tegart, Kuzey İrlanda ve Hindistan Kalküta’da edindiği tecrübeleri Filistin’deki Siyonist örgütlere aktarmış, onlara teslim edilecek topraklarda nasıl mücadele edeceklerini göstermiş işgal altındaki topraklarda çok sayıda müstahkem polis karakolu, sınır çiti ve işkence merkezi inşa ettirmişti.
Yine bölgeye gönderilen İngiliz General Orde Wingate “Özel Gece Birlikleri” kurdu. Yahudi yerleşimcilerden oluşan bu polis komandoları, Filistin köylerine karşı “cezalandırma seferleri” adı verilen katliamlar için gönderildiler. Bu milisler işgalci siyonist ordunun kurulmasına öncülük ettiler.
1960’lardan itibaren işgal altındaki topraklarda direnişe karşı gerçekleştirilen insanlık dışı mücadele yöntemlerinin arkasında İngilizler kadar Fransızların da olduğu bugün artık bilinmektedir. Fransızların Cezayir ve Suriye’de işlediği vahşi cinayetlerde, tecavüz ve işkencelerde takip ettikleri yöntemler Siyonist askerlerden İzak Rabin ve Haim Herzog’a aktarılmıştı. Bu yöntemler köylere havan toplarıyla vurulmasından sonra girilmesi, kapıların bombalarla patlatılıp içeri girilmesi, erkek ve kadınların aşağılanması, çocukların vahşice parçalanması şeklinde gerçekleştirildi.
İşgalci Siyonist çeteler, gerek 1982’deki Lübnan işgalinde gerekse de 2002’de Batı Şeria’nın Cenin kentine yönelik gerçekleştirdikleri saldırılarda batılı efendilerinden edindikleri tecrübeleri kullandılar. Özellikle Gazze’ye yönelik kullandıkları kimyasal silahlar ve fosfor bombaları konusunda merkezi Avrupa’da olan uluslararası hukuk kurumları hiçbir tepki göstermedi, çünkü bu tip silahlar çok yoğun bir şekilde daha önceden Fas’ta, Cezayir’de, Haiti’de ve Vietnam’da kullanılmıştı.
Siyonist çete, önce şehri ablukaya alıp yiyecek ve su girişine izin vermiyor, sonra yardım merkezleri adı altında merkezler oluşturup yardımların kontrollü dağıtılacağını söylüyor, ardından yardım almaya gelenleri, su için sıraya giren kadın ve çocukları bombalıyor, kurşun yağmuruna tutuyor.
Lübnan’ı, İran’ı, Suriye’yi bombalıyor.
Soykırıma rağmen, açlığın silah olarak kullanılmasına rağmen, çocuklar doğrudan hedef alınmasına rağmen Batı’dan tam destek alıyor.
Amaç, devletleri korkutmak, halkları sindirmek, herkesi direnişin faydasız olduğuna inandırmak…
Ama istedikleri olmadı, olmayacak!
Direniş ayakta ve işgalci teröristlerin canını yakmaya devam ediyor.
Netanyahu’nun, Trump’ın, Starmer’in, Merz’in planları var; ama tüm planların üstünde bir de İlahi plan vardır.
“Hatırla ki, kâfirler seni tutup bağlamaları veya öldürmeleri yahut seni (yurdundan) çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar (sana) tuzak kurarlarken Allah da (onlara) tuzak kuruyordu. Çünkü Allah tuzak kuranların en iyisidir.” (Enfal/30)