Barış Silahı

Abone Ol

“Barışı”, silahların susması sanıyorduk ama yeryüzünün lanetli zihniyeti, barışı, savaşan bir silah haline dönüştürdü. Bariz örneğini Gazze'de görüyoruz. Verdiği hiçbir söze güvenilmeyecek kadar onursuz zihniyetin, barış görüşmelerine davet ettiği kişilerin üzerlerine bombalar yağdırdığını, ateşkes imzaladıktan sonra yüzlerce ton bomba yağdırmaya, kadın, çoluk çocuk katletmeye devam ettiğini gördük. Bu ahlaksız zihniyeti yok edecek bir adalet mekanizması, direniş birliği de daha oluşturulamadı maalesef.

Bu lanetli zihniyet, barışı bir oyalama taktiği, daha yıkıcı bir savaşa hazırlanma silahı olarak kullanıyor. “Oturup konuşalım!” dedikleri tüm zamanları, silah taşıma ve depolama için harcıyor.

Ama bugün meseleye biraz daha farklı bakmak istiyoruz.

Aslında “barış’ı bir silah olarak kullanma metodu”, ilk olarak direniş gösteren ezilmiş kimi halklar tarafından kullanıldı. İngiliz sömürgeciliğine karşı Hindistan'da Gandhi, Güney Afrika’da Mandela, Amerika’nın siyahi halklarının bir kısmını temsil eden Martin Luther King Jr. barışçıl mücadeleyi bir silah olarak kullanma yöntemini seçtiler. Son dönemlerde Mısır'da Sisi’ye karşı İhvanü’l Müslimin’in yürüttüğü mücadeleyi de bu kapsamda değerlendirebiliriz.

Onların mücadele metoduna göre, içinde şiddetin olmadığı bir savaş yürütmek daha büyük zaferler kazandırır. Organizasyon, disiplinli şekilde örgütlü olmak, ahlaki baskı kurmak, sivil itaatsizlik… barışçıl savaş’ın silahlarıydı. Onlara göre içinde şiddet olmayan savaş tercihi, zayıflıktan değil, metod tercihiydi. Ama gerçek bu muydu?

Sonra yeryüzünün lanetli zihniyetleri, şeytani kurnazlığını konuşturdu. “Barış’ı silah olarak kullanma metodunu silah olarak kullanma metodu” geliştirdiler. Böylece “barışla savaşın” kendisini, pasif bir direnişe dönüştürdüler. Kendilerine karşı gösterilecek en iyi direnişin silah kullanmak olmadığı, “barışı silah olarak kullanma” metodunun daha iyi bir yöntem olduğu algısını, dünyanın her yerindeki sömürdükleri halkların zihinlerinin içine sürdüler. Amaç direnişi tamamen yok etmek, köleliği zamana yayarak kabul ettirmekti. Başarılı oldular mı? Artık kendi renklerinde olmayan günümüzdeki Hindistan'a, Güney Afrika'ya ve Amerika'daki Siyahi’lere bakıp cevabımızı kendimiz verelim.

Bana göre, lanetli zihniyetin şeytani zekası, “Barış’la yapılacak bir mücadele stratejisini”, barışı yok etme stratejisine çevirmeyi, yani bir silaha dönüştürmeyi başarmış görünüyor. Çünkü “barış” kavramı, bugün önümüze sürülen anlam dünyasını ifade etmiyor. Barış salt yaşamı kutsama aracı değildir. İçinde ahlak, erdem, özgürlük ve adalet gibi anlamları da taşımalıdır. Mesela köleliği kabul ederek savaşı sonlandırdığınızda, getirdiğiniz düzenin adı barış olmaz. Tıpkı emperyalist sömürgecilerin istediği gibi pasif muhalefeti tercih eden bütün düşünceler zamanla gücün baskın hegemonyasına boyun eğdiler. Ya yenildiler ya örgütlü yapılarını kaybedip darmadağınık hale geldiler ya da taklitçi birer kargaya dönüşüp özlerini kaybettiler. Her halükarda özgürlüklerini kaybedip köle halklara dönüştüler.

Çünkü “barış” aslında içinde bir güç baskısı taşır. Güç terk edilerek sağlanmaya çalışılan barış’ın asıl adı yenilgidir. “Güç”, “‘iman” ve “ahlak” barışın garantörleridir. Hatta yetersiz gücün garantörlüğünde yapılan barış bile, yok oluş sürecini başlatan büyük bir yenilgiye dönüşme tehlikesi taşır.

“Garantörlük” üzerine konuşacak yerimiz de kaldı herhalde. Garantörlükte bir tehdit vardır. Eğer garantörlüğün gereğini yerine getirecek güç veya irade yoksa garantör olunmamalıdır. Çünkü garantörlükle sağlanmaya çalışılan kısmı kazanç silahı, ters teperek size yönelebilir. Yani güçsüz garantörlük, garantör için de bir acizlik ve yenilgiye dönüşebilir.

Son sözlerimiz Gazze olsun. Dikkatli olmalıyız. Çünkü lanetli zihniyet bu aralar “barışı”, lanetli zihinlerinin Gazze'deki soykırımını, vahşetini, ahlaksızlığını, katıksız kötülüğünü “unutturma silahı” olarak kullanmak istiyor. “Barışı”, bize iğrenç zihinlerinin kötülüğünü unutturma silahı olarak kullanmalarına izin vermeyelim. Unutmayacağız!