Şimşek’in, küresel büyümenin yüzde 3’ün altında kalacağı öngörüsü ve hemen ardından adil bir gelir dağılımı için İslami finansı umut verici bir alternatif olarak sunması, hükümetin ekonomiye bakış açısındaki değişimi göstermesi açısından dikkat çekici bir gelişmedir.

Bu açıklama, yalnızca bir ekonomik tercih değil, aynı zamanda sistemin adaletsizliğine karşı yapılmış geç kalmış bir itiraf niteliğindedir.

İsterseniz Bakan Şimşek’in ilgili açıklamasında ne söylediğine bir bakalım:

"Küresel büyümenin yüzde 3'ün altında kalacağını öngörüyoruz. Bu görünüm, içinde bulunduğumuz küresel dönüşümlerle birlikte daha da zorlu bir hal alabilir. Böylesi bir ortamda büyümenin ve refahın daha adil paylaşılmasını sağlayacak yollar arıyoruz. İşte tam bu noktada İslami finans, umut verici bir alternatif olarak öne çıkıyor çünkü burada risk paylaşımı esas alınırken finansman da reel varlıklara dayanıyor. Bu yaklaşım, sistemin güvenilirliğini artırıyor. Dahası, İslami finansın temelinde sürdürülebilirlik anlayışı yatıyor.

Eşit katılıma ve kapsayıcılığa dayalı yapısı sayesinde hem sosyal hem finansal anlamda herkes için erişilebilir bir model sunuyor. Bugünün karmaşık ekonomik sorunlarını düşündüğümüzde İslami finans, refahın adil paylaşımını mümkün kılabilecek güçlü bir araç ve etkili bir yol haritası olabilir."

Bugünün faizli finans sistemi, özellikle gelişmekte olan ülkelerde büyük bir sömürü aracı hâline gelmiş durumda. Bankalar, ekonominin aktörleri arasında risk almayan tek taraf olarak hem gücünü hem de kazancını katlayarak büyütürken, küçük işletmeler ve dar gelirli vatandaşlar için faiz tuzağı kaçınılmaz bir sona götürüyor. Acil nakit ihtiyacı olan küçük esnafa sunulan yüksek faizli krediler, çoğu zaman bu işletmeleri iflasa, hatta sosyal çöküntüye sürüklüyor. Sistemin büyük sermaye sahiplerini koruyup, küçük ölçekli işletmeleri adeta dışladığı bu yapı, “ekonomik kalkınma” söyleminin kağıt üzerinde kalmasına neden oluyor.

Faiz sistemi, Türkiye gibi toplumunun neredeyse tamamının Müslüman olduğu bir ülkede, toplumsal temsiliyetle de çelişiyor. Yıllardır halk, hükümetten faizsiz bankacılık sisteminin güçlendirilmesini, katılım finansının desteklenmesini bekliyor. Ancak bu talep ya görmezden gelindi ya da “alternatif” başlığı altında tali bir konuma itildi. Oysa “alternatif” değil, aslında olması gereken model tam da buydu: Riskin paylaşıldığı, reel varlıkların esas alındığı, kazancın da kaybın da müştereken göğüslendiği bir sistem.

Bu noktada Bakan Şimşek’in, özellikle eğitimini Batı’da –ABD’de– almış bir ekonomi yöneticisi olarak, İslami finansın sürdürülebilirliğini ve erişilebilirliğini açıkça vurgulaması, hükümetin ekonomik çizgisindeki önemli bir kırılmaya da işaret ediyor olabilir. Çünkü bu açıklama, yıllardır Batı merkezli ekonomik reçetelerin dışına çıkmanın mümkün olmadığını savunan bir bakanın kendi özeleştirisi niteliğindedir ve övülmeye değerdir.

Reel ekonomiye dayanmayan, kârı spekülasyona endeksleyen finansal yapının çıkmazı artık inkâr edilemeyecek boyuttadır. Dolayısıyla bu açıklama aynı zamanda küresel sistemin ve mevcut ekonomi politikalarının sorgulanmasıdır.

Ancak burada ciddi bir yapısal eksiklik hâlâ giderilmiş değil: Katılım bankacılığı Türkiye’de devlet eliyle yeterince yaygınlaştırılmadığı için, bu alanda gerçek bir rekabet ortamı oluşmuyor. Bu durum da hem hizmet kalitesini sınırlıyor hem de bu bankaların halkın lehine olacak şekilde daha yenilikçi ve verimli çözümler sunmasını engelliyor. Oysa devletin desteklediği bir yapıda, bu bankaların sayısı artırılabilir, erişim kolaylaştırılabilir ve faizsiz sistemin güvenilirliği daha geniş kitlelere ulaştırılabilir. Aksi takdirde katılım finansı, sadece sembolik bir alternatif olarak kalır.

Hatta biz bu noktada çok daha ileri giderek şunu önermek istiyoruz. Türkiye’de faizli bankacılık tamamen reddedilmelidir. Faizi azaltıp yükseltmek yerine, faizi tamamen dışlayan bir sistem geliştirilmelidir. İşlemler sanal paralar üzerinden değil, tamamen reel varlıklar üzerinden gerçekleştirilmelidir. Ponzivari sistemler yerine, gerçekçi ve sürdürülebilir politikalar geliştirilmelidir.

Bugün içinde bulunduğumuz ekonomik konum gösteriyor ki, faizli sistemde bankalar yıllık milyar dolarlık karlar elde ederken, küçük bir ev almak isteyen vatandaş, faiz yükü altında ezilmekte, kimi zaman işinden, kimi zaman ailesinden olmaktadır. Bu sistemin değişmek zorunda olduğunu artık Bakan Şimşek de açıkça görmekte ve ifade etmektedir. Bakanın açıklamaları bu iradenin ilk adımıysa, desteklenmeli, teşvik edilmeli ama en önemlisi sonuca ulaşmada aceleci davranılmalıdır. Çünkü bu defa mesele sadece ekonomi değil, toplumun vicdanıdır.

Mesut Tunce

Muhabir: Mehmet Aydın