Avusturya, bizi değil, kendi değerlerini yargılıyor ve mahkûm ediyor olacak!

Abone Ol

“Terör propagandası yapmak ve HAMAS terör örgütüne üye olmak…”

Evet... Vatandaşı olduğum Avusturya’nın ilgili kurumunun sosyal medya paylaşımlarımdan hareketle hazırladığı 14 sayfalık iddianame ile yönelttiği suçlama budur…

Benden önce de başka arkadaşlar sorgulandılar. Onlar da 29 Eylül 2024 tarihindeki genel seçimlere, “Soykırıma Hayır!” sloganıyla seçime giren Liste Gaza’nın ya adayları ya da katkıda bulunanları idiler. Ancak bana yönelttikleri suçlama biraz daha ağırdır; terör örgütü üyeliği… Mahkememiz önümüzdeki Ağustos’ta…

Yeri gelmişken, bu olayı duyar duymaz avukatlığımı yapmak yönünde duyarlılık gösteren Sayın Mag. Dr. Astrid Wagner hanımefendiye de candan teşekkürlerimi arz etmek istiyorum. Avusturya’nın meşhur avukatlarından olan Wagner, anılan Liste Gaza’nın da kurucularından ve hem de adaylarından biri idi. Tabii, gönül ister ki, başka avukatlar da bu davaya müdahil olma duyarlılığı gösterebilsinler. Çünkü bu dava bir yönü ile şahsi olsa da diğer yönü ile geneldir ve haddizatında yargılanan Gazze’dir ve soykırıma karşı olan herkestir.

Peki, korkuyor muyuz? O arkadaşların adına da diyebilirim ki, korkmuyoruz. Çünkü doğru yerde, yani eli kanlı olanların yanında değil, karşısında duruyoruz. Çünkü ülkemizin tarafsızlığını korumasını ve illa da bir taraf olmak istiyorsa, dilinden düşürmediği değerlere göre bir duruş sergilemesini istiyoruz.

Kaldı ki, Avusturya’nın ilgili makamları bizlerin terörden ve terör örgütlerinden beri olduğumuzu biliyorlar. Zaten bizim sorunumuz da bu bilgilerinin hilafına davranmaları değil mi? Buna rağmen bizlere bu ağır suçlamalarda bulunmaları, Siyonist vesayetin ne kadar etkili olduğunun bir delilidir. Avusturya olarak bunun önüne geçemezsek, demokrasinin yerini despotizmin, insan haklarının yerini diktatörlüğün ve inanç ve ifade özgürlüğünün yerini yasakların alacağı günler hiç de uzak değildir.

Dikkat ederseniz, sadece Avusturya değil, diğer Avrupa ülkeleri de özellikle israilin Gazze’de başlattığı soykırımdan beridir demokrasi, insan hakları, inanç ve ifade özgürlüğü alanlarında hızla irtifa kaybettiler. Ve hepsini ayaklarının altına alıyorlar. Bereket versin ki, Avrupa halklarının her geçen gün artan duyarlılığı, Avrupa hükümetlerinin diktatörleşmelerini frenlemektedir. Ama üzülerek görüyoruz ki, Avusturya bu sapmada yalnız değildir. Aralarında ton farkı olmakla birlikte, Avrupa’nın diğer hükümetleri de anılan değerleri ayaklarının altına alan icraatlarda bulunuyorlar.

Bildiğiniz gibi, yukarıda andığımız değerler hepsinin anayasasında da vardır. Yine anayasalarının yanı sıra, bir de hepsinin altına imzalarını attıkları ve dolayısıyla kendileri için bağlayıcı olan Uluslararası Ceza Mahkemesi vardır.

Ancak bütün çıplaklığıyla gördük ki, eğer söz konusu olan ülke israil ise, ne övündükleri bu değerlerin, ne anayasalarının ve ne de üzerine yemin ettikleri mahkemelerinin beş paralık bir değeri vardır. Bunun önemli örneklerinden biri de, Uluslararası Ceza Mahkemesi bağlamında ortaya koydukları ikiyüzlülüktür. Dün bu mahkemenin Boşnaklara karşı soykırım suçu işleyen Sırp liderlerini yargılayıp cezalandırmasını destekleyip, adaleti nasıl sağladıklarıyla övünürlerken, bugün aynı mahkemenin Gazze’de daha ağır bir insanlık suçu işleyen Netanyahu ve Gallant hakkında verdiği tutuklama ve yargılama kararını ayaklarının altına alacak kadar alçalabiliyorlar. Hele hele bu ikiyüzlülüklerini ve çifte standartlarını Almanya Başbakanı Merz’in, “israil, hepimiz adına bu kirli işleri yapıyor” itirafıyla birlikte israil lehine tescilleyip resmiyete dökmeleri ise, artık sözün bittiği yerdir.

Sözlerimi bir müjde ile bitireyim; gittikçe diktatörleşen rejimlerine inat, Avrupa halkları uyanıyor, düşünüyor, sorguluyor ve Siyonistlerin dört bir yandan yapageldikleri “teslim ol” uyarılarına karşı direniyorlar. Bize de düşen, tabii ki, doğru yerdeki yerimizi almaktır.