Ateşe Atılan İbrahim (as) ve Gazze

Abone Ol

Kalemle yazmayı öğretene bu nimetin şükrü, mazlumdan yana ve Hakka yaklaşmak için yazmak olduğuna göre vebalimiz sırtımızda ağır bir yük.

Gündemleri Filistin’den koparılmaya çalışılan her coğrafyada olduğu gibi burada da herkesin CHP’de ve İstanbul’da dönen dolaplara kulak kesildiğini görüyoruz.

Evet gayet merak uyandıran alengirli işler. Ancak insanlar sokaklara da çağrılsa bu devletin geçmişte bu konuda hayli tecrübesi var. Yani olacak olan şey ne ise sokak merasimleri bunu değiştirmeyecektir.

Biz aslımıza asıl derdimize gelelim.

Şu tüm insanlığın zihninde canlı duran ve asla eskimeyen hatıraya bir daha bakalım.

Denir ki, Hz.İbrahim aleyhisselama ne ceza verilmesi konusunda Nemrud, adamlarına sordu. Onlar da büyük bir ateş yakılıp içine atılmasını gerekli gördüler.

Dolduruluşa getirilen halk “bu adam, bizim putlarımızı reddediyor!” diyerek odun yığmaya yardım ettiler. Bir kişiyi yakacak kadar değil herkese ders ve ibret olacak kadar büyük, çok büyük bir ateş. Harladıkça harladılar. Hz.İbrahim(as)’ı ateşe atmak üzereydiler.

Melekler taacüb ile niyaz ettiler: “Ya Rab! O, Sen’i bir an dahi unutmayan peygamberin! İzin ver O’na yardım edelim.”

Allâh Teâlâ, meleklere izin verdi. Bunun üzerine rüzgârlar meleği İbrâhîm aleyhisselâma geldi ve: “İstersen yaktıkları odunu, ateşi dağıtıp savurayım!” dedi.

Sular meleği geldi ve: “Dilersen ateşi bir anda söndüreyim!” dedi.

Toprak meleği “Senin için ateşi yere batırabilirim!” dedi.

İbrâhîm aleyhisselam, bu meleklere: “Rabbimin muradına râzıyım!” diyerek yardım tekliflerini kabul etmedi.

Tam ateşe atılacakken Cebrail Aleyhisselam’ın da “bir isteğin yok mu” sorusuna o meşhur cevabı verdi: “Hasbiyallahü lailahe illa hu aleyhi tevekkeltü ve hüve Rabbül arşil azim.” Yani “Allah bana yeter, O’ndan başka ilah yoktur, O’na tevekkül ettim, O yüce arşın Rabbidir.”

Böyle demesi ateşe atılmasına engel olmadı. Herkesin bildiği bu kıssada belki de en önemli ayrıntı buydu.

Teslimiyet sınavını başarıyla geçen kimseye verilecek ödülün büyüklüğü için en işin sonunu beklemek gerekiyordu. Bu hakikat, oğlunu kurban etme emrinde de vardı.

Hem bu sır, sadece O’nun değil bütün peygamberlerin ve Ashabı Kehf gibi iman ehlinin kıssasında da vardı. Ve Ashabı Uhdud kıssasında olduğu gibi kurtuluş veya kazanç, dünyevi değil uhrevi de olabilirdi.

Gazze için yakılan ateş de çok farklı değil. Mevlâ’dan başka bütün kapılar kapalı. Allah azze ve celle kendisini el Fettah ismiyle de tanıtıyor. O, açılmaz zannedilen kilitleri, zorlukları, tıkanıklıkları, kör gözleri, setleri açandır, ferahlatandır.

Fakat açarken -Allahü alem-bu yükü taşıma kapasitesi verdiği kullarını daha ileriye taşıyarak seçiyor, herkese örnek kılıyor, yüceltiyor ve önce dünya ateşini mukadder kılıyor, lütfunu ise onun arkasına saklıyor.

Kıyamet öncesi Mehdi ve Mesih’ten bahseden ve müslümanların yahudilerle savaşına da değinen Hadis-i Şeriflerde, müslümanların üçte birinin öleceği, üçte birinin karşı tarafı destekleyeceği üçte birinin de galip geleceği haber verilir. Bu müteşabih hadisler için bir zaman tayini zordur ancak bu galibiyette ödenecek bedelin büyüklüğünü anlamak kolaydır. Ve yine Hadis-i Şeriflerden bu toplu katliamların savaşı durdurmayacağını da anlıyoruz.

Velhasıl dünya yorgun ve yolun sonunda. Kıyamet öyle ya da böyle kopacak ve ondan önce de elbette mazlumlar kurtulup İslamın nuru yeryüzüne hâkim olacak.

Allah-ü Teala safımızı şaşırtmasın.