ANAYASA ÇALIŞTAYI

Abone Ol

Genellikle seçim dönemlerinde gündeme gelse de “Anayasa tartışmalarının” önemli olduğu konusunda kimsenin şüphesi yok.

Özgürlükler ve çoğulculuk konusunda kimin nerede durduğu, inanç ve değerlere saygı, toplumsal dokuyu muhafaza gibi konularda da bir tür turnusol görevi görür Anayasa tartışmaları.

Kendini sürekli çağdaş ve özgürlükçü diye pazarlayanların “bu alanda gezinirken” nasıl faşist ve dayatmacı bir zihniyete sahip olduklarını görmek mümkün.

Mesela bir siyasi parti olan CHP’nin siyasi ilkelerinin Anayasa metnine girip tüm siyasi görüşlere, tüm dünya görüşlerine dayatılmasında bir mahzur görmez bir kesim. Hatta bu metinlerin “değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceği” şeklinde ibarelerle koruma altına alınmasında bir yanlışlık da görmezler.

Anayasa metinlerinin sadece darbeciler tarafından yenilenebileceğini hiç de yüzleri kızarmadan ifade ederler. Sonra da saltanata karşı olduklarından, halkın iradesinin öneminden, cumhuriyetin faziletlerinden söz ederler.

Vesayetlerin güçlü bir şekilde korunduğu, yönetimde halkın sadece bir figüran olarak yer aldığı bu metinlere karşı güçlü bir muhalefetin gerekliliği sürekli dile getirilmesine rağmen maalesef konjonktür denilen ucube buna izin vermemektedir.

Bu çerçevede şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: HÜDA PAR’ın düzenlediği “Toplumsal Mutabakat Arayışı & Yeni Anayasa Çalıştayı” gündeme getirdiği önemli konular ve çözüm önerileri ile tarihe not düşmüştür.

Katılımcıların gerek yöntem konusunda gerekse de teknik ayrıntılarda cesurca dile getirdiği konuların daha geniş alanlarda tartışılması ve kamuoyuna mal olması bu memlekete yüz yıldır giydirilen deli gömleğinin çıkarılmasında önemli rol oynayabilir.

Tebliğ metinleri yayınlandığında okuyanlar daha iyi fark edeceklerdir; ama biz burada bazı çarpıcı ifadeleri paylaşarak çalıştayın önemini göstermeye çalışalım.

Ahmet Sait Öner’in şu veciz ifadesi ülkenin Anayasa macerasını özetler niteliktedir: “Türkiye’de hukuk sistemi, yatağında akmayan bir akarsu modelidir. Ve hukuk sistemine hakim olan manifesto bize ait değildir.”

Prof. Dr. Emir Kaya: “Bize ait bir devlet tasavvurumuz yok, ithal edilmiş 1930 model bir devlet tasavvurumuz var ve sosyolojimize de uymamaktadır.”

Prof. Dr. Mustafa Şentop: “Anayasalar kendinden önceki dönemi ortadan kaldırmamalı, geleneğe dayanmalıdır.”

Prof. Dr. Saffet Köse: “Kadın ve erkek eşittir demek yerine kadın ve erkek eşdeğerdir demek daha doğrudur. Zira kadın ve erkek farklıdır ama eşit değerdedir.”

Doç. Dr. Halil İbrahim Çelik'in "Eğitimin Yeniden Yapılandırılması: Süreklilik, Değişim, İhtiyaç ve Beklentiler" başlıklı sunumu da Dr. Adnan Akalın'ın "Kişisel Veriler ve Mahremiyetin Korunması" başlıklı sunumu da oldukça kıymetliydi.

Prof. Dr. Yasin Aktay’ın "Anayasada değiştirilemez maddeler bulunması insan aklına hakarettir" ifadesi içinde bulunduğumuz akıldışılığın onlarca yıldır nasıl da normalleştirildiğini göstermesi açısından ilginçti.

HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’nun hem yönteme ilişkin sorunu hem de irade konusunu izah ettiği sözleri ise çalıştayın özeti niteliğindeydi:

Sonuç bildirisindeki bir cümle ile yazıyı noktalayalım: