CHP denince aslında Kürtlerin aklına Dersim, Zilan, Koçgiri, Seyyid Rıza, Şeyh Said, İstiklal Mahkemeleri, Darağaçları, sürgünler, değiştirilen isimler gelmesi gerekirken şu anda DEM üzerinden CHP Kürtlere pazarlanmaya çalışılıyor.
Tamamen menfaat ve kişisel ikbal üzerine kurulu olarak gelişen toksik bir ilişki kapsamında bariz bir yakınlaşma dayatılıyor şu anda Kürtlere.
Hükümetin halk tarafından tepki ile karşılanan kayyım kararlarından sonra CHP, adeta mal bulmuş mağribi misali olaya yüklenmeye başladı. Neredeyse tüm parti yetkilileri başta Mardin olmak üzere kayyım atanan yerleri ziyaret ettiler.
Ama en ilgi çekici olanı ise Ekrem İmamoğlu’nun ziyareti oldu. Adeta Cumhurbaşkanlığı adaylığının ilanı olacak bir şekilde yüzlerce araçlık konvoyla verilen görüntüler aslında ne Kürtlere ne de yerlerine kayyım atanan kişilere verilen destek değildi.
Olay tam bir Kürt Memet nöbete, metaforunun vücut bulmuş haliydi. Mardin’den bir kez daha Kürtleri, Kürtlerin sorunlarını kullanarak CHP Genel Merkezine ondan da öte Ankara’ya Mansur Yavaş’a mesaj vererek meydan okudu İmamoğlu.
CHP kafalı, Altı ok denen dayatmanın savunucusu olan hiçbir insan ne demokrat olur ne de Kürtlerin hakkı, mağduriyeti ya da hukukun savunucusu olur. Bunu aslında DEM’liler de biliyorlar ama onlar da siyasi hesapların esaretiyle sürece ayak uyduruyorlar.
Hani hep karikatürize edilerek anlatılan bir Laz Müteahhit tiplemesi var ya, işte o tiplemenin en bariz örneklerinden biri olan Ekrem İmamoğlu, Kürtlere de aynen söylendiği gibi tam bir laz Müteahhit mantığıyla yaklaşıyor.
İleride Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda Kürtlerin Mansur Yavaş’ı tercih etmeyecekleri noktasından hareketle adeta Erdoğan karşıtlarına, benden başka çareniz yok, mesajı veriyor.
Buna karşılık DEM’lilerin onu alay-ı vala ile karşılayıp ziyafetler vermeleri de bu hesaba hizmet ediyor.
Yani anlayacağınız Kürtler yine bu başat aktörlerin umurunda değiller. Herkes var olan sorunlardan nemalanmanın peşinde koşarak kendine bu durumdan bir pay çıkarmanın peşinde.
DEM üzerinden adeta Kürtlere bir tür sendrom dayatılıyor. CHP’nin tek parti iktidarı döneminde Kürtlere yaşatılan acılar ortada dururken ve daha hiçbir CHP’li bu acılar ile yüzleşmemişken bir CHP’liden ya da kurumsal olarak CHP’den Kürtlerin hayrına bir adım atmayı beklemek Stockholm Sendromu olarak olmasa da Kasr-ı Kanco Sendromu olarak adlandırılabilir.
CHP’yi kirli geçmişinden arındırmak, Kürtlere dayatılan bir görev olmamalı. Çok açıkça belirtelim ki CHP 1930’da ne idiyse bugün de odur.
Hiçbir zaman Kürtlerden, dindarlardan, mazlumlardan yana olmamış CHP’nin cemâziyelevvelini bilmek için çok değil sadece 70-80 yıllık geçmişine bakmak yeterli olacaktır.
O geçmişte ‘Andımız’ vardır.
O geçmişte dağa taşa yazılan ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ vardır…
O geçmişte Diyarbakır’ın girişindeki lojman duvarlarına yazılan ‘Türkiye Türklerindir’ sloganı vardır.
O geçmişte kan vardır, katliam vardır.
Bundan da en fazla Kürtler mağdur edilmişlerdir…
Buna rağmen Kasr-ı Kanco’da CHP’nin önüne ziyafet sofraları açmak izzet ve ikramda bulunmak ve hepsinden de öte siyasi destek mesajları vermek, Kürtlerin acılarıyla alay etmek ve CHP’yi aklamaktır…