Türkiye’de bir rutin haline geldi her birkaç yılda bir yeniden bir süreç başlatmak. Enteresan bir şekilde bir önceki sürece, ihanet diyenler bugün sürecin dili hatta banisi bile olabiliyorlar.
Onca denemeye, açılıma ve karşılıklı görüşmeye rağmen süreçlerin başarıya ulaşmamasının sebebi, en başta karşılıklı güvensizlik olmakla beraber tarafların gerçek manada çözüm istememeleridir.
Devlet Bahçeli ve temsil ettiği anlayışın geçmişi apaçık ortada iken birdenbire çözüm süreci türü bir yaklaşım ortaya koyması çok garip karşılandı.
Bu garabet hali adeta bir tür gariplikler zinciri haline gelmiş durumda. Bundan birkaç yıl önce Meclis kürsüsünden urgan atan Bahçeli, bugün ise urgan attığı adamı Meclis kürsüsünden konuşmaya davet etti.
Bahçeli’nin bu çağrısı ile ilgili ortada çok iddia dolaşıyor. Söylentilere göre en güçlü iddia, iç cepheyi sağlam tutmak…
Özellikle siyonist saldırganlığın arttığı bu dönemde iç cepheyi güçlü tutmak önemli bir argüman olabilir. Ama geçmişte yaşanan süreçlerin hep daha fazla savaş olarak sonuçlanması gerçeği ortadayken bu süreçten olumlu bir netice beklemek çok iyimser bir durum gibi duruyor. Başlatılacak bir sürecin sonunda iç cephe daha da karışabilir.
Bugüne kadar iki en uzak uç olarak konumlanmış Bahçeli ile Öcalan birlikteliği nasıl olacak, ortaya ne tür bir netice çıkacak, şimdiden kestirmesi çok güç bir durum.
Ama en son yaşanan sürecin özellikle Kürt halkına yansımasına, Hendek olaylarıyla neticelenmesine ve 6-7 Ekim katliamına dönüşmesine bakınca, eyvah yeniden bir süreç diye bir dikkat levhası eklemek gerekiyor Diyarbakır surlarının tepesine…
Ne zaman adına, Çözüm Süreci denen olgu hayata geçmişse işte o zaman şımaran HDPKK ekseni, başta dindarlar olmak üzere Kürt halkına özellikle de kendisi gibi düşünmeyenlere saldırılar yaparak katliamlara imza atmıştır.
Bunun temel sebebi tek muhatap alınmanın getirdiği şımarıklıktır. O yüzden de şu anda cari olan ya da olmak üzere olan süreçte de ilk düğme yanlış iliklenmiş oldu.
HDPKK’yı hatta İmralı’yı tek muhatap olarak görmek onları bütün Kürtlerin temsilcisiymiş gibi kabul etmek çok açık bir şekilde yeniden, merhaba Hendek, merhaba barikat kurulmuş sokaklar ve de merhaba kaos, demektir.
Evet, DEM’lilerin Bahçeli ile tokalaşmak için TBMM’de Usain Bolt’a dönüşmelerinin mükafatı olarak ödüllendirilmeleri hak ettikleri bir durum olabilir ama Bahçeli’nin yarın yeniden urgan atmayacağının da garantisi yok gibi…
Ya da yarın yeniden çıkıp, şu malum partiyi neden kapatmıyorsunuz diye mahkemeleri fırçalamayacağını da kim garanti edebilir ki?
Bahçeli o şahsı Meclis’e davet etti. Onun gelmesi zor olabilir ama Bahçeli İmralı’ya gidebilir. Belki de ortak bir fotoğraf ile işi halledebilirler. Hatta geri gelirken onu da feribota alıp Bursa’ya oradan da klasik arabasını kendi kullanarak ve de Ferdi Tayfur’u dinleyerek Ankara’ya dönebilirler. Hayırlı yolculuklar…
Hasıl-ı Kelam fıkra gibi bir sürecin içerisindeyiz. Ama geçmişin de şahitliğiyle şunu diyebilirim ki; Kürt sorunun çözümünde Öcalan ve DEM’i muhatap almak; kurda kuzu, tilkiye kümes emanet etmektir.
Bu durum, daha ilk adımda ilk düğmeyi yanlış iliklemenin ve ciddiyetsizliğin delilidir.