Buruç Suresi’ni okumuştur herkes. Tarihin en trajik olaylarından birini, sırf ‘Allah’a iman ettikleri için’ ateş dolu hendeklerde yakılan inananların hikayesini anlatır.
Zamanı ve mekânı aşarak bugün bir kez daha aynı olaylar yaşanıyor. Zalimler bütün bir Gazze’yi hatta baştan aşağı Filistin topraklarını içi ateş dolu hendeğe çevirmiş; karadan, havadan, denizden, aşağıdan yukarıdan ateş yağdırıyor.
Mushaf’ın zikrettiği olayda zalimler ateş dolu hendeğin başına oturmuş mazlumlara yaptıklarını seyrediyorlar. O gün orada yaşananlarla bugün Gazze’de yaşanan zulüm arasındaki tek fark da işte burada ortaya çıkıyor.
O gün orada Mü’minlerin yakılışını, yakarışını, annelerin bedenlerinin parçalanışını, babaların katledilişini sadece zalimler izliyordu hendeğin kıyısına oturmuş.
İşte fark tam da burada ortaya çıkıyor.
Müslümanlar da alnı secdeye giden idareciler de Ümmet’in büyük bir bölümü de oturmuş o zalimlerle beraber, mazlumların yakılışını izliyor 7 Ekim’den bu yana.
En az 30 bin şehidi, on binlerce yaralıyı, İslami namusun ayaklar altına alınışını izliyor başımızdaki yöneticiler…
Düşünün bir kere, bu sure bugün nazil olsa sadece o zalimleri mi cehennem ile müjdelerdi yoksa oturup kalanları da mı?
Hendek ateş dolu. Ateşe her saniye mazlumlar atılıyor. Zalimler tepelerden, ağızlarından salyalar akıtarak onların yakılışını, paramparça oluşunu seyrediyorlar.
Maalesef yalnız değiller. Kimisi ağlayarak, kimisi kınayarak, kimisi havanda su döverek kimisi de zalimlerin sırtlarını sıvazlayarak onlarla beraber ateşin içindeki bebekleri, yanan yakılan kadınları, çocukları izliyor…
Sorsan hepsi Kral, hepsi Başkan, Reis, Şeyh ya da Emir. Sorsan hepsi milyonluk ülkelerin başındaki insanlar.
Paraları var, askerleri, orduları, gemileri ve savaş uçakları var… Petrol kuyuları, Dünyanın bilmem kaçıncı ekonomileri, kelli felli generalleri, her tarafından rütbe akan paşaları var.
Bir tek cesaretleri yok. Kalplerinde Allah Korkusu yok. Mazlumları duyacak yürekleri, onlara koşacak, yaralarını saracak, zalimin karşısına dikilecek cesaretleri yok.
O yüzden Kelamullah’ın ifadesiyle, çakılıp yerlerinde kalıyorlar. Yüksek sesle kınama yarışına girip diplomasi havanında habire boşuna su dövüp duruyorlar.
Ne limanlarından giden silahlara, silah yapımında kullanılan malzemelere ne zalimin askerlerine giden gıdaya ne de ticarete engel olmuyorlar. Hava sahaları halen açık.
Bu nedir? Bu, o zalimlerle beraber oturup mazlumların yakılışını seyretmek değil de nedir bu?
Sadece kınamak, diplomasi, uluslararası vicdan gibi aylardan beridir hiçbir faydası olmayan söylemlerde bulunmak, zalime cesaret vermekten, kurtla kuzuyu yiyip çobanla yas tutmaktan başka bir ne olabilir ki?
Bir avuç mücahid, kısıtlı imkânlarıyla mücadele edip kahramanca direnirken güç sahipleri ise hendek sahiplerinin birkaç adım gerisinde oturmuş beraberce katliamı seyrediyorlar.
Neredeyse 6 ay oldu. Hiç kimse hiçbir şey yapmadı ya da yapamadı. Bu oturup da seyretmek değil de nedir Allah aşkına...
Seyredenler, yakanlarla aynı sorumluluğa, aynı hesaba dahil olmaktan korkmuyorlar mı acaba?