E-Reçetem Sisteminde test işlemi tamamlanan diller, dün sabah saatlerinde canlı ortama alınmaya başlanmış olup, tüm dillerin (İngilizce, Almanca, Arapça, Fransızca ve Rusça) canlı ortama alınması bugün tamamlanmıştır. Hayırlı olsun.

Yukarıda okuduğunuz satırlar Sağlık Bakanı Sayın Fahrettin Koca’nın attığı bir Twett.

Sağlık Bakanlığı’nın Elektronik Reçete uygulamasına 5 farklı dilin de eklendiğini ve bu sistemi kullanan tarafların bu dillerde de hizmet alabileceğini belirtiyor.

 Hayatı kolaylaştırması açısından güzel bir uygulama. Güzel olmasına güzel de ama eksik hem de çok büyük bir eksikliğe sahip.

Eklenen diller İngilizce, Almanca, Arapça, Fransızca ve Rusça. Kaç Fransız ya da kaç İngiliz’in E-Reçete kullandığına dair bir bilgi yok elimde.

Ama kendisi de Kürt olan bir Bakan’ın bu sisteme; bu ülkenin, bu toprakların hatta kendisinin bile Anadili olan Kürtçe’yi eklememiş olması büyük bir eksiklik doğrusu.  

Sisteme dil olarak Kürtçe’nin eklenmesi durumunda bütün Kürtler Kürtçe’yi kullanacak diye bir iddiam yok. Ama bir hak olarak Kürtçe’nin de hem bu sistemde hem de Devlet’in diğer uygulamalarında yer alması gerektiğini düşünüyorum.

Olaya Türkiye Vatandaşları’nın Türkçe bildiği ya da bilmesi gerektiği gibi bir açıdan bakmanın da sorunlu ve dışlayıcı bir anlayış olduğunu tespit etmiş olalım.

Devlet olmak böyle bir şey olmamalı. Devlet’in vatandaşlar için ve de ancak vatandaşlarla var olduğu gerçeği hep göz ardı ediliyor.

Oysa şu bir gerçek ki; Devlet vatandaşını ne kadar sahiplenirse vatandaş da o kadar Devlet’i sahiplenir ve kendi Devleti olarak algılar. Devlet’in vatandaşlarıyla gönül köprüleri kurması, hak çerçevesinde vatandaşlarının güvenini kazanması lazımdır.

Bu kapsamda soralım; Devlet’in resmi kurumlarında Kürtçe de kullanılırsa Devlet bölünür mü yoksa gönül köprüleri ya da karşılıklı olarak sahiplenme duygusu daha mı güçlenir?  Sağlık Bakanlığı’nın bu uygulaması sadece bir örnektir. Bunun gibi binlerce mevzu var ki; hepsi de kalp kırıcı, köprü yıkıcı ve bu konuyu kaşıyanlara sermaye verici durumlardır.

Dışlamakla, yok saymakla gerçek manada kardeşlik ya da gönül bağı ve duygusal birliktelik sağlanamaz.

Vatandaş-Devlet ilişkisini sadece vergiye, askerliğe ve kimlik kartını taşımaya indirgemektir bence asıl beka sorunu.

İnsanlar çok şey istemiyorlar. Anadillerine dolayısıyla da kendilerine saygı duyulmasını talep ediyorlar. Bu da çok zor bir şey olmadığı gibi bölücülük ya da ayrımcılık da değildir.

Acı olan şu ki; olması gereken, hak olan bir konuyu yıllardır tartışıp, sürdürüp duruyoruz. Devlet aklı bu konuda adım atmadıkça da başkalarına söz ve müdahale hakkı doğuyor. Farklı milletlerden oluşan bir İmparatorluğun bakiyesi olan bir Devlete bu tutum hiç yakışmıyor doğrusu.

“Dilini yaşat ki insan yaşasın. İnsanı yaşat ki Devlet yaşasın.”

Selam ve Dua ile.