Susa katliamının üzerinden tam 30 yıl geçti. 1992’nin 26 Haziran gecesinde Susa Köyü Camii’ne baskın veren asker kıyafetli PKK’li güruh, Camide ibadet eden 15 Müslüman’ı taramış 10 Müslüman’ı katlederken 5 Müslüman’ı ise yaralamıştı.
O dönem bu katliam Müslüman Kürtlere yönelik olması dolayısıyla Ülke genelinde gündeme gelmemiş hatta çoğu yerde haber bile olmamıştı.
Güncel tabirle ana akım medya denen basın yayın kuruluşları olaya katliamdan ziyade üçüncü sayfa haberi olarak yaklaşmış kimileri olayı ancak birkaç satırlık haber olarak görmüştü.
Maalesef üzerinden 30 yıl geçmesine rağmen bu katliam halen yaygın bir şekilde bilinir olamamıştır. Olayın olduğu dönemlerdeki kadar imkânsız değiliz aslında Müslümanlar olarak.
Birçok Müslüman camialara ait TV’ler, Gazeteler, Radyo ve farklı basın yayın kuruluşları var. Hepsinden de öte sosyal medya denen mecra var ki; orada sağlanabilecek doğru iletişim ışık hızıyla viral olabiliyor.
Bu kadar büyük acıların, kendilerine barış güvercini muamelesi yapanların gerçek yüzlerinin daha doğru anlaşılması adına Susaların, Başbağların, Tepeköye yerleştirilen mayınların, Karacadağ Katliamının, Dürümlü’nün sürekli gündemde tutulması, yeni nesilleri zındıka cereyanına kaptırmamak adına nesilden nesile ulaştırılması gerekmektedir.
Ama maalesef bu gerçekleşmiyor bir türlü. Bunun elbette birçok sebebi vardır. Ama görünen o ki; biz Müslümanlar sevinci paylaşamadığımız gibi acıyı da paylaşamıyoruz galiba.
Hidayete götüren binlerce yol anlamında binlerce Müslüman Camia, Cemaat ve kuruluş var. Ama herkesin sevici gibi acısı da kendi görünmez duvarları arasında kalıyor. Kimse diğerinin acısını sahiplenmiyor maalesef. İşte bu yüzden de zulümleri duyurmakta yeterli olamıyor, zalimin kirli yüzünü nesillere aktaramıyoruz.
Şimdi düşünün bu katliamları yapanlar, Müslüman Kürtleri, Türkleri camilerde katledenler kendilerini barış taraftarı olarak, Kürtlerin temsilcisi olarak lanse ediyorlar. Bundan daha vahimi ise söylediklerine inanan yüz binlerce hatta milyonlarca insan da bulabiliyorlar.
Bu döngünün kırılması, bu maskenin yırtılması lazımdır. Bu da gerçek yüzlerinin ortaya çıkmasıyla olabilir ancak.
Bu hedefe matufen Susa ve benzeri katliamların daha çok işlenmesi, filminin, tiyatrosunun, belgesellerinin güncellenerek kamuoyunun anlayışına sunulması lazımdır.
Otuz yıldır küllenmeyen acının, susmayan feryadın her taraftan hissedilip duyulması için hepimiz elimizden geleni sonuna kadar yapmalıyız.
Emin olun ki; Susa Katliamı zulmün gerçek yüzünü ortaya koyma konusunda bir mihenk taşıdır. Yeter ki dili dönen anlatsın, yazarlar satırlara, şairler mısralara döksün. Sanatçılar canlandırsın, dengbéjler Susa’ya avaz olsun…
Bu da bizim şehitlere sözümüz olsun…
Rabbim mekânlarını Cennet eylesin…
Selam ve Dua ile…