Ağustos sıcağı yakıp kavuruyor savaş şiddetli bir şekilde devam ediyordu Yermük denen yerde… Bizans ile aralarında 100 kadar Bedir Gazisinin de olduğu İslam Ordusu son kozlarını oynamaktaydılar.

Ashab-ı Kiram’dan Huzeyfe (R.A) da mücahitler arasındaydı. Savaşın az bir şey durulduğu bir anda aklına amcası oğlu Haris düşmüştü. Yaralılar ve şehitler arasında dolaşırken Amcası oğlu Haris’in ağır yaralı olduğunu gördü. Yanına yanaşınca son nefesini vermek üzere olduğunu anlayıp kırbasını göstererek, su içer misin, diye sordu.

Haris (R.A) gözleriyle su istediğini beyan ediyordu. Huzeyfe (R.A) kırbayı tam amcası oğlunun ağzına götürecekti ki, Su! Bir damla su! Allah Aşkına bir damla su, diyen bir ses duydular. Amcaoğlu Haris su içmekten vazgeçmişti. Konuşamayan Haris, kaş göz işaretleriyle suyu yerde yatan diğer sahabeye götürmesini istiyordu Huzeyfe’den.

Huzeyfe o yana dönünce yerde yatan kanlar içindeki İkrime’yi gördü. Onun da amcası oğlundan bir farkı yoktu. Kupkuruydu dudakları. Huzeyfe ona yöneldi İkrime elini uzatmış suya tam erişecekti ki, bir başkasının inlemeleri çınladı sahrada.

İkrime’nin suya uzanan eli bir anda geri çekilmişti. Su kırbası değil de sanki ateşti elini uzattığı. Kafasını salladı ve suyu içmeyi ret etti.

Huzeyfe anlamıştı İkrime’nin muradını. Bir damla Su! Allah rızası için bir damla su, diyen kişi sahabeden İyaş idi.

İkrime suyu ona götürmesini istiyordu. Huzeyfe sesin geldiği yöne seğirtti. Ama yetişemedi. O gidene kadar İyaş (R.A) Kelime-i Şehadet’i bitirmiş ve ruhunu teslim etmişti.

Huzeyfe bu kez gerisin geri İkrime’ye koşuyordu. Ama o da Rabbine varmıştı. Bari amcamın oğlu Haris’e yetişeyim, diye düşünmüş ve ona koşmuştu Huzeyfe.

Heyhat ki ne Heyhat! O da Dünya’nın değil Kevser’in suyunu içmişti.

Bu nasıl bir iman, nasıl bir kardeşlikti?

Neydi bu insanları bu kadar bir birine bağlayıp son nefsinde bile kardeşini kendi nefsine tercih edecek kadar imanlı kılan?

Son nefeste içecekleri bir damla sudan kardeşi için vazgeçen Müslümanlardan en yakınlarındaki Müslüman kardeşlerine bile tahammül edemeyen Müslümanlara nasıl dönüştük biz acaba?

Siyer ya da İslam Tarihi okurken, sahabelerin hayatlarını öğrenirken neden sadece kıssa olarak algılıyoruz da hisse alarak algılayamıyoruz.

Sahabeleri kuşatan Ahiret umudu iken bizleri kuşatan dünyalık kaygısı da o yüzden mi bu kadar fedakâr, bu kadar kardeş olamıyoruz.

Siyer, kitapların değil hayatımızın sayfalarında, safhalarında güzelleşecek ve bizleri de güzelleştirecektir ondan hissemizi aldığımız oranda.

Selam ve Dua ile...