Dönem Hz. Ömer’in dönemiydi… Medine’den yükselen adalet güneşi sadece Muhammedi Coğrafya’yı değil baştan aşağı tüm âlemi aydınlatmaktaydı. Şehirler fethediliyor ve o şehirlere Faruk tarafından güvenilir valiler atanıyordu…

Aşere-i Mübeşşere’den olan İran Fatihi Sa’d bin Ebi Vakkas hazretleri de bu valilerden biriydi…

Hz. Sa’d bin Ebi Vakkas valisi olduğu şehirdeki merkez camisini genişletmek ister. Çünkü cami artık cemaatine yetmemektedir.

Buna niyetlenen Hz. Sa’d, caminin çevresindeki arsaları bir bir hakkını ödeyip mal sahiplerini memnun ederek satın alır.

Cami çevresinde satın alınması gereken bir arsa daha vardır. Ama arsanın Yahudi olan sahibi arsasını satmaya yanaşmamaktadır. Vali arsanın ederinin çok üzerinde bir fiyat teklif etse de rica edip derdini anlatsa da adam arsasını satmak istemez.

Mal sahibinin inadı yüzünden Camiyi genişletme planı suya düşmek üzeredir. Vali, biraz da danışmanlarının yönlendirmesiyle, mal sahibi istememesine rağmen bedeli karşılığında o arsayı istimlâk eder.

Arsa sahibi oldukça üzgündür. Çünkü onun da o arsayla ilgili planları vardır ve onun planları da suya düşmüştür. Arsa sahibi Yahudi ne yapacağını bilmez bir haldedir. Çaresizce, tanıdığı ve o bölgede sözü geçen bir Müslüman’ın kapısına dayanarak orada yakınmaya başlar.

O Müslüman ona, bu konuda ben bir şey yapamam. Sen en iyisi Medine’ye git ve Halife Hz. Ömer ile görüş. O Dünya’nın en adil insanıdır, seni anlar ve sana yardımcı olur, der.

Bu tavsiye adamın kafasına yatmaz ama başka da çaresi yoktur. Hazırlanıp yola koyulur ve günler sonra Medine’ye varır. Gördükleri karşısında şok olur. Koca bir Devlet’in başkentine ulaşmıştır ama o kadar bir sadelik ve tevazu ile karşılaşır ki, adeta küçük dilini yutar.

İçinden Halife’nin sarayını çabuk bulurum, diye geçirir. Ne de olsa bu kadar sade evler arasında ihtişamıyla kendini belli edecektir, diye düşünür. Şehirde bir müddet dolaşır ama aradığını bulamaz. Sonunda sora sora Hz. Ömer’e ulaşır. Bir grup sahabe ile oturan Hz. Ömer’in diğerlerinden hiçbir farkı yoktur. Şok üstüne şok…

Derdini anlatır. O anlattıkça Hz. Ömer duygudan duyguya, renkten renge girer. Arsa sahibi sözlerini bitirince Hz. Ömer bir kağıda kısacık bir not yazıp ona vererek, sen bu notu Sa’d’a ver o gerekeni yapacaktır, der.

Adam tatmin olmaz ama neticede karşısındaki de Ömer’dir. Kağıdı alıp uzaklaşır. Yol boyunca da, buradan da bir şey çıkmadı, onca yolu boşuna kat ettim, keşke gelmeseydim, diye hayıflanıp durur.

Nihayet şehrine varmıştır. Önce onu Medine’ye yollayan Müslüman’ın yanına uğrayarak, senin yüzünden işimi gücümü bırakıp ta Medine’ye kadar gittim. Halife elime bir pusula tutuşturup beni başından savdı, diye sitem eder.

Durumu anlayan Müslüman ona, sen Halife’nin dediğini yap, pusulayla beraber valiye git, der.

Arsa sahibi varıp kapısına umutsuzca dayanır valinin. Huzura çıkınca da hiçbir şey demeden elindeki kağıdı valiye uzatır. Notu okuyan vali, “arsan senindir, beni affet,” diye Yahudi’den özür diler.

Yahudi adeta şok yağmuruna tutulmuştur…

Allah aşkına söyle bana, o kağıtta ne yazıyor da sen benden almak için günlerce uğraştığın o arsayı bir saniye bile düşünmeden hemen bana iade ettin…

Vali kağıdı ona verir ve Yahudi yüksek sesle okuyup bir şok daha yaşar…

O kağıtta ne yazdığını merak ettiniz değil mi?

Sizce ne yazıyordur acaba?

Bilenler biliyordur… Bilmeyenler içinse, merak ilmin anasıdır, diyorum…