Allah mekânını cennet kılsın! Rahmetli babamdan dinlemiştim birçok kez bu hikâyeyi.
Gencin biri, evlenme çağına gelmiştir ve artık evlenmek, yuva kurmak istemektedir. Gelin adayı da hazırdır zaten. Adet olduğu üzere konuyu annesine açar. Anne de babaya tabi ki…
Baba sevinmiştir doğal olarak içten içe. Ama baba işte, hiç de bunu açık etmez. Oğlunu çağırır ve eğer evlenmek istiyorsan git 100 lira kazan seni evlendireyim, der.
Çocuk hem çok şaşkın hem de sevinçlidir. 100 lira ne ki? Sabah olup da babası evden çıkınca hemen annesine koşar ve 100 lira alıp sabırsızlıkla akşamı bekler. Akşam baba eve gelince çocuk hemen kapı eşiğinde 100 lirayı babasına uzatır. Parayı alan baba bir paraya bakar bir de oğluna ve hiç beklenmeyen bir şey yapar.
Çocuk damatlık hayalleri kurarken babası aldığı parayı yırtıp atmıştır. Genç itiraz etmek istese de babasının, yarın da 100 lira kazan, demesiyle olduğu yerde kalır. Annesi de meselenin farkına varmıştır.
Ertesi gün de çocuk annesinden 100 lira istese de annesi bu talebi kabul etmez. Dışarı çıkan çocuk yakın akrabalarından birinden 100 Lirayı alıp akşam babasına verir. Babası bu kez parayı alıp yanan ocağın içine atar.
Çocuk kafayı sıyıracaktır nerdeyse. 100 liraysa 100 lira. Getir dedin getirdim ama ikidir getirdiğim parayı yırtıp, yakıp atıyorsun, diye sitem eder. Mütebessim baba meşhur sözünü tekrarlar, 100 lira kazan getir seni evlendireyim, deyip konuyu kapatır.
Bu döngü günlerce böyle devam eder. Genç her gün bir akrabadan, eşten, dosttan, komşudan, tanıdıklarından 100 lira alıp akşam olunca babasına verir. Babası ise her akşam bir şekilde getirilen parayı imha etmektedir. Babası parayı her imha ettiğinde çocuk mutsuz olsa da asla müdahale etmez.
Gel zaman git zaman çocuğun para isteyeceği kimse kalmaz artık. Çünkü neredeyse her kesin kapısını iki kez çalmıştır. Çaresiz genç, kara kara düşünmektedir. Kime gitse, kimden para istese acaba? Bütün tanıdıkları tek tek gözden geçirir. Ama genç kredisini tüketmiştir.
O anda aklına müthiş bir fikir gelir. Çalışmak! Çalışmak mı? O güne kadar hiç çalışmadığını kendi emeğiyle hiçbir şey elde etmediğini düşününce, ne iş yapabilirim ki, diye kendine sorarak evden çıkar.
Birkaç soruşturmadan sonra ağır da olsa bir iş bulur ve akşama kadar çalışıp babasının istediği 100 lirayı kazanır. Yorgunluğuna rağmen eve neredeyse koşarak ulaşır ve babasının kendisinden önce gelmiş olduğunu ve avludaki kuyunun başında oturduğunu görür.
Parayı bu kez de babasına uzatır. Yerinden doğrulan baba parayı kuyuya atmak için hareketlenince hemen babasının elini tutarak engel olur. Bu ilk kez yaşanmaktadır.
Babası meselenin farkında olmasına rağmen sorar. Ne oldu evladım ben senin getirdiğin paraları defalarca imha ettim hiç birinde müdahale etmedin de bu gün niye elime yapıştın?
Ben bu parayı kazanmak için akşama kadar kürek salladım, her yerim ağrıyor, diye cevaplar genç.
Babası, şimdi evlenmeyi hak ettin. Ben sana 100 lira getir de seni evlendireyim demedim asla. Ben sana 100 lira kazan seni evlendireyim, dedim. Şimdi sen çalıştın, kazandın ve kıymetini bildin ve de evlenmeyi hak ettin, diyerek olaya son noktayı koyar…
Demem o ki; emek verilmeden elde edilen hiçbir şeyin kıymeti yoktur. Dünya da Ahiret de dava da emek ister, gayret bekler…