Ramazan Ayı’nın ilk günleriydi. Oruçla nurlanan evlerden birinde iftara bir saat kala yaşanan rutin telaşlar o gün de yaşanmaktaydı. Evin hanımı son hazırlıkları yaparken zil sesini duydu. Kapıda, elinde bardakla utana sıkıla duran bir kız çocuğu vardı. Çocuk, Abla, Annem bir bardak pirinç istedi, çorbaya koyacakmış, diyerekten bardağı uzattı. Evin hanımı, tamam, diyerek daha önce görmediği kıza pirinci verirken merakından olsa gerek kim olduğunu sordu. Çocuk mahalleye yeni taşındıklarını üç ev ötede oturduklarını anlatıp pirincini alarak evine yöneldi.
Bir sonraki gün de neredeyse aynı saatte aynı kız kapıyı çaldı ve elindeki bardağı uzatarak yine annesinin çorbaya koymak için pirinç istediğini söyledi. Evin gönlü bol hanımı şaşırmıştı. Olayı anlamaya çalışıyordu, para istemiyor, bardak dünkü gibi yine küçük bir bardak ve kızın gözlerine çöken hüzne eşlik eden mahcubiyet ve mecburiyet... Tüm bunlar kızın ya da annesinin dilenci veya dolandırıcı olmadığını göstermekteydi.
İyi yürekli hanımefendi pirinci verirken kıza kendisiyle beraber gelmek evlerini ziyaret etmek istediğini söylüyordu. Ama sokağa çıkma yasağı vardı. Buna rağmen çocukla beraber yola koyulan hanım eve vardığında kendisini derinden üzen bir manzarayla karşılaşır. 1+1 olan evde salon olarak kullanılan odanın ortasına serili sofra ve etrafında iki çocuk vardır. Sofrada ise bir tabağın içerisinde birazcık turşu vardır sadece. O esnada mutfakta olan çocukların anneleri gelip kızının elindeki pirinci görünce gelen misafirin o pirinci veren kişi olduğunu anlayıp hoş geldin diyerek pirinç için teşekkür eder.
Hayırsever hanım çocukların annelerinden dışarıya gelmesini ister ve sorar. Hayırdır abla iki gündür kızın bana geliyor sadece bir bardak pirinç alıyor ve utana sıkıla koşarak uzaklaşıyor. Gariban anne başlar anlatmaya; belki biliyorsun kardeşim biz buraya geçen ay taşındık. Eşim vefat edince evden çıkardılar ben de ucuz diye burayı tuttum. Elimde avucumda ne varsa hepsini taşınma falan derken tükettim. Bir lokantada çalışıyor ve çocuklarıma bakıyordum. Ama bu hastalık gelince patron, haydi herkes evine, deyip bizi yolladı. Cebimdeki para da bitince böylece ortada kaldık.
Üç gündür hiçbir şey yok. İlk akşam ev sahibine sonra yandaki komşuya olmadı bir yandakine varıp bir bardak pirinç istedik. Veren olmadı. Kızım dün size gelmiş siz verince bu gün de sizi rahatsız ettik. Sizin verdiğiniz pirinci içine katıp salçalı çorba yaptım. Pazartesi için temizlik işi buldum ama bu akşam da bu çocukların bir şeyler yemeleri lazım. Bir umutla kızımı aynı kapıya yolladım. Ama sakın kızmayın söz, pazartesi verdiğiniz pirinci iade edeceğim...
Hayırsever Hanım sokağa çıkma yasağına aldırmadan hızlıca orayı terk ederek evine seğirtir. Hızlıca açtığı buzdolabında ne varsa hepsini poşetleyerek dışarı çıkar. Sokağa gelen ekmek arabasından aldığı pideleri de katarak iftara beş kala tekrar o eve ulaşır ve elindekileri onlara verir. Çocuklar sevinçten uçmaktadırlar. Yetimlerin yüzü gülmüştür. Poşetlerden çıkardıkları her şeyi sofraya koyarlar.
Oradan hızlıca uzaklaşan Hanımefendi anca iftar vakti evinde olur ve iftar sonrası olanı biteni kocasına anlatır. Evlerine bir anda huzur ve mutluluk düşmüştür. Mutluydular çünkü ekmeklerini paylaşmıştılar. Huzurluydular çünkü yetim sevindirmişlerdi. Ertesi gün olayı biraz araştıran evin beyi akşam eve gelince Hanımına şunları diyordu; hani biz yıllardan beridir Umreye gitmek için para biriktirmiş ve nihayet tamamlamış ve bu yıl Umreye gitmeye karar vermiştik ama gelen yasak dolayısıyla ertelemek zorunda kalmıştık ya. Onu Gittik sayalım mı, Umremizi Rabbimize satalım mı?
Evin hanımı kocasının ne demek istediğini anlamış ve gözyaşları içinde beyinin ellerine sarılmıştır. Allah senden razı olsun, deyip kocasından aldığı paraları zarfın içine koyduğu gibi yetimlerin yolunu tutan kadın parayı onlara, yetimlere vermiştir.
O parayı çok zor biriktirmişlerdi. Umre için...
Eve dönen kadın kocasını secde ederken bulur ve sorar sen öğle namazını kıldıydın bu ne namazı ki?
Adam cevap verir. Az önce Umre namazı kıldım. Hadi sen de kıl da Allah Umremizi kabul etsin diye yalvaralım...
Ne diyelim Rabbim Umrelerini binlerce kez kabul buyursun...