Kebkebi mismâra tebdîl eyleyen Perverdigâr,
Lâne-i mürg-i garîbi kul yıkar Allah yapar.
Rivayet olunur ki zamanın birinde zalim bir vali tarafından idare edilen bir şehir varmış. Gaddar vali şehirde yaşayan bir esnafın güzel olan hanımına göz koymuş.
Anılan esnaf sıcak demircilikle geçimini sağlarmış. Uzman olduğu alan ise çivi üretmekmiş. Ama en önemli işi, o şehirde konuşlu ordunun askerlerinin ayakkabıları için Kebkeb denen küçük çiviler imal etmekmiş.
Bunu bilen gaddar vali menfur emeline ulaşmak için bir plan hazırlamış. Mazlum demirciyi yanına çağırmış ve ‘Ordunun acilen sefere çıkması lazım yarın sabaha kadar tam 300 askerin pabuçları için kebkeb hazırlamalısın’ diye emretmiş.
Değil demirci, sokaktaki bir çocuk bile o zamanki şartlarda bunun mümkün olmadığını bilirmiş. Tabi ki vali de bunun farkındaymış. Demirci açıklama yapmak isteyince de ‘Ya yarın güneş doğana kadar dediğimi yaparsın ya da kelleni alırım’ deyip demirciyi kovmuş.
Demirci iş yerine gitmek yerine evine yönelmiş ve yol boyunca da, herkes bilir ki; sabaha kadar değil 300, otuz asker için bile kebkeb hazırlamak mümkün değil. Bu vali kellemi almaya karar vermiş, en iyisi eve gidip Allah’a sığınıp tövbe edeyim, diye düşünmüş.
Eve ulaşınca durumu hanımına anlattıktan sonra başlamış korku içinde hem ibadet etmeye hem de içinde olduğu durumdan kurtulması için Perverdigar’a yakarıp yalvarmaya. Sabaha kadar ağlamış, dua etmiş ve Perverdigar’a sığınmış.
Ve nihayet tan yeri ağarmış son vakit namazını da eda edip eşi ve çocuklarıyla tam vedalaşmışken, tahta kapı gümbürdemeye başlamış. Ailesinin feryad figanları arasında kapıya yönelmiş. Kapıda tam da beklediği adamlar yani valinin muhafızları varmış.
Baş muhafız adeta kükremiş. Sen demircisin değil mi? Bizim gariban, Eeeveet, demiş belli belirsiz. Muhafız, Usta! Bize çok acil mismar lazım, deyince demirci, Mismar mı kebkeb mi? diye soru vermiş. Öfkeli muhafız, ne kebkebi be adam kebkeb dediğin ufacık bir şey, bize tahtada kullanacağımız daha büyük çivi yani mismar lazım. Konakta tabut kalmamış acilen tabut yapmalıyız onun için de mismar lazım, hadi uzatma yürü dükkâna varsa ver yoksa hemen yap, diye çıkışmış.
Demirci kalan beş gram cesaretine sığınıp son kez konuşma cüretini göstererek, tabut mu lazım? Kim öldü ki, diye sual eyleyince, baş muhafız yarı üzgün yarı öfkeli bir tarzda ‘Valimiz bu gece aniden vefat etti. Konakta onu taşıyacak tabut yok. Diye bir çırpıda cevaplamış.
Dünyalar demircinin olmuş adeta ve koşmuş işyerine ocağı ateşlemiş, körüğe yüklenmiş ve o zamana kadar hiç yapmadığı kadar sağlam çiviler imal etmiş valinin tabutu için.
Bu hikâyeyi duyan bir şair de;
Kebkebi mismâra tebdîl eyleyen Perverdigâr,
Lâne-i mürg-i garîbi kul yıkar Allah yapar.
Diye olayı özetlemiş. Demiş ki şair; Kebkebi yani küçük çivileri mismara büyük çivilere çeviren Perverdigar (Farsça) yani Allah’tır. Garip kuşun yuvasını kul yıkar Allah yapar.
Bu kıssayı niye mi yazdım? Allah’ın emrine uyup erken yaşta evlendikleri için şu an kendileri zindanlarda olan binlerce genci mi hatırladım acaba? Onların yetim kalan çocuklarını mı yoksa genç yaşta dul bırakılan bacılarımızı ve onların Anne-Babalarını mı?
Kulların yıktığı gariban yuvalarını mı hatırladım yoksa?
Ya da yaşlılığımın da etkisiyle Kebkeb’i KADEM diye mi okudum acaba?
Kebkebi mismâra tebdîl eyleyen Perverdigâr,
Lâne-i mürg-i garîbi kul yıkar Allah yapar.
Selam ve Dua ile…