Ortada olup sıradanlaşan şeyler dikkat çekmezmiş!

İnsan aklı da ortada olan şeyler konusunda yorum yapmaktan çok ‘Taraf olduğu konu hakkında’ konuşmayı yeğler.

Eee ne demişler “Taraf olmayan bertaraf olur!”

Türkiye’de vatandaşlar olabildiğince kutuplaşmış durumda.

Neredeyse taraf olmayan kimse yok gibi.

İdeolojik tarafgirliğini her platformda sergilemekten çekinmeyen kişilerden biri de Metin Akpınar.

1962 senesinde Milli Türk Talebe Birliği Tiyatrosu’nun açtığı sınavla tiyatro ve sinemaya atılan, Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nun kurucularından ve meşhur sinema sanatçısı unvanıyla hafızalara kazınan Akpınar, bir yandan da Laik ve koyu Kemalist kişiliği ve söylemleriyle tanınır.

Onu tanıyan tanır, bilen bilir.

Akpınar, daha önce de bugünkü iktidar aleyhine ağız dolusu laflar etmişti.

Her muhalifin söz hakkı olduğu gibi onun da var elbet, istediği eleştiriyi yapabilir.

Ancak ilginç olan Metin Akpınar’ın diğer solcu laikler gibi; iktidar partisinin her icraatını ideolojik bir saikle yapıyormuş gibi göstermesidir.

Akpınar, Cumhuriyet Gazetesine verdiği bir mülakatta birbirinden ilginç tespitlerde bulunmuş.

Doğrusu söylediklerini okurken kalıplaşmış mutaassıp bir ‘İslam Karşıtının’ kör sloganik kalabalığından başka bir şey göremedik.

Ama bazı fikirleri alışılagelmiş olduğumuz dar kalıplardan daha vahim içerikli.

Mesela; “Siyasi otorite kendi ideolojisini yerleştirmek için tarımı harcadı, sanayiyi harcadı, gelişimi harcadı... O yüzden bu hale geldik. Yazıktır ya...”

Akpınar, Mustafa Kemal’in 16 yıllık dönemini ballandıra ballandıra anlatırken ülkenin ekonomik refahını göklere çıkarıyor.

Şimdiki iktidarın ekonomi politikasını pazardaki esnaf ve müşteriden tut, holding CEO’suna kadar herkes olabildiğince (haklı olarak eleştiriyor) ancak iş olayı ideolojik dayatma söylemine getirince ‘Orada bir dakika dur!’ demek gerekiyor.

Bu sorulara kesin ve net cevap verilmesi gerekiyor;

Siyasi otoritenin bir ideolojisi var mı? Varsa nedir? Varsayılan o ideolojiyi yerleştirmek için gerçekten uğraşıyor mu?

Sondan başlayalım;

Öncelikle bu siyasi iktidarın herhangi bir ideolojisi yoktur.

Yok illaki var diyorsanız o zaman kendilerini parti tüzüklerinde anlattıkları gibiler. Yani “Milliyetçi-Muhafazakarlar”

Gelelim en can alıcı soruya; bu bir ideoloji ise onu yerleştirmek için gerçekten uğraşıyorlar mı?

İşte benim de şikayet ettiğim ve Akpınar’dan ayrıştığım konu tam da burası.

Milliyetçilik konusunda belirgin bir mesafe aldıkları söylenebilir.

Akpınar ve sair sol-laik-Kemalistler; bu siyasi iktidarın kitleleri hızla muhafazakarlaştırdığından bahisle “Tehlikenin farkında mısınız?” manşetleri attılar yıllarca.

Bu korku havasını estirmeleri boşuna değil elbette!

Yanlış anladınız!

Ortada korkacakları bir şey yok.

Onlar ısrarla birilerini korkutmaya çalışıyorlar.

Bu taktikleri, İsmet İnönü’nün Menderes karşısında aldığı ilk yenilgiyle başlamış diyeceksiniz şimdi.

Ama o da öyle değil. Bu ‘Korku İmparatorluğu’nu II. Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte görmek mümkün.

Bu kesim ısrarla ‘Devletin hedef tahtasına’ İslami olan her şeyi yerleştirmek için didinip duruyor.

Oysa halihazırdaki tablo Akpınar gibilerin argümanlarını güçlendirmiyor tam aksine onları yalanlıyor.

Mevcut ‘Dindarlık Tablosuna’ bakıldığında siyasi iktidarın 20 yıllık projeleriyle İttihat Terakki Zihniyetine ‘yeni bir nesil’ beslediği söylenebilir.

Özellikle; gerek MEB gerekse Güvenlik Bürokrasisinin (Polis Okulları ve Harp Okullarının) eğitim müfredatlarında YAPMADIĞI değişikliklerden dolayı yetişen tüm gençlerin bu zihniyetle yetiştiği görülüyor.

‘Ülkenin gençliği ülkenin geleceğidir’ hakikati dillendirilmesine rağmen gençliğin göz göre göre mezkur zihniyetin kucağına terkedilmesinden müzdarip olanlar bu ülkenin çilekeşleri olan Dindarlardır.

Akpınar gibilerinin “Laiklik elden gidiyor!” temalı yorumlarının gerçekle hiçbir alakası yoktur.

Ortada olan bir şey var ki; siyasi iktidarın hamlelerinin ideolojik bir saikle yapıldığını söyleyerek tarafını göstermek olsa olsa koyu taassuptan kaynaklı tahammülsüzlükten ve kaostan nemalanma hevesindendir...