CHP yönetimi İstanbul seçimlerinde Kürd seçmenin önemini fark etti.

HDP yönetimini birkaç tatlı söz ile istediği kıvama getiren CHP, bir anda hayalini kurup durduğu İstanbul Belediye Başkanlığını kucağında buldu.

Elbette ki bunda İstanbul’da yaşayan yaklaşık 5-6 milyon Kürd vatandaşın (bir kısmının) gözü kapalı bir şekilde HDP’nin talimatıyla CHP adayına oy vermesinin rolü büyük oldu. Bu manzarayı iyi okuyan CHP yönetimi ve Türkiye siyasetini dizayn etmeye çalışan bazı dış mihraklar uzun süredir bu iki partiyi en azından seçimlerde aynı çatı altında bir araya getirebilmenin hesaplarını yapıyorlar.

CHP tarihini okuyan herkes rahatlıkla görecek ki; CHP, bu ülkede iki temel olguya karşı mücadele etmiştir.

Birincisi; İslami olgular. İkincisi ise; Kürdlerdir.

Yıllardır “Bu ülkenin kurucu partisiyiz!” diye böbürlenip meydanlarda caka satan CHP, Houdini gibi illüzyon ile vatandaştaki hafızayı yalan üzerine kurduğu bazı tarih kitapları ile silmek istiyor. “Yalan söyleyen tarih utansın!”

Tek parti ve Milli Şef dönemindeki uygulamaları tekrar tekrar hatırlatmaya gerek yok. Küçük bir araştırma insanı bu konuda yeterince bilgilendirmeye yetiyor.

CHP’nin Kürdlere bakış açısının dünden bugüne pek değişmediği yakın döneme kadar büyük oranda hakim olduğu “Oligarşik bürokrasinin” Kürdlere yönelik uygulamalarında görmek mümkün.

Yakın döneme kadar gerek CHP teşkilat kadroları gerekse de bürokrasideki fikirdaşları hep CHP’nin meşhur Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt’un “18 Eylül 1930’da Ödemiş’in Gölcük yaylasında ‘Benim fikrim, kanaatim şudur ki, bu memleketin kendisi Türk’tür. Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmak, köle olmaktır’ şeklindeki ayırımcı ve küstah ifadelerine göre şekillenmiş bir ufka sahip oldular. 

Bu zihniyetin uzantısı olan CHP’nin Kürd politikası tamamen dışlayıcı, inkâr edici olageldi. Bunu da hiçbir zaman gizleme ihtiyacı duymadılar. Ta ki ülkedeki dengelerin değiştiğini ve Güvenlik Bürokrasisindeki etkilerini nispeten kaybetmeye başladıklarını fark edene kadar.

İkinci sınıf insan muamelesi yapageldikleri Kürd’lerin OY DEPOSU olduğunu fark ettiklerinde ise Esat Bozkurt’un ifade cüreti gösterdiği anlayışa aykırı hareket ederek söylemlerini yumuşatmaya başladılar.

Yaklaşan bir seçim mi var bilinmez ama CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu bu haftaki grup konuşmasına Cumartesi Anneleri'ni anlatarak başlayarak yeni Anayasa ve 'Kürt Sorunu'nu çözme sözü verdi. Cezaevinde tutuklu bulanan eski HDP eş başkanı Demirtaş’ın suçsuz olduğunu ileri sürerek de ona selam çaktı.

Böylece; Kürd Sorununu çözme vaadiyle tüm Kürdlere, Demirtaş selamı ve Cumartesi Anneleri ile de özellikle HDP’ye oy veren Kürdlere sempatik gülücükler atıyor.

Siyasi otoriteyi suçlayan Kılıçdaroğlu hızını alamayıp;

“40 yıldır bu sorunu çözmeyen siyasi otoritedir. 40 yıldır on binlerce kişi hayatını kaybetti ve siyasi otorite bu sorunu çözmedi. Şimdi Batı'nın egemen güçleri bu sorunu Türkiye'nin aleyhine bir manivela olarak kullanıyorlar. Sorumlusu, bugüne kadar iktidar olup bu sorunu çözmeyenlerdir. Ben, CHP Genel Başkanı olarak bu sorunu, demokratik standartlar içerisinde, Türkiye'nin bağımsızlığı içerisinde çözeceğime söz veriyorum." Diyor.

Mevcut siyasi iktidarın bu sorunu köklü bir şekilde çözme konusunda kararsız ve ürkek davrandığı görülse de her Kürdün iyi bildiği gibi;

“Kürdlerin doğal haklarını verme konusunda en büyük engel daima CHP, onun bürokrasideki zihniyeti ve bu zihniyete göre oluşturduğu devlet hafızası olmuştur.”

Buna rağmen çıkıp bunları dobra dobra söyleyen biri varsa “Mutlaka bir seçim yatırımı vardır. Oy hesabı yapılıyordur” diye düşünmemek en hafif deyimle “Saflık” olur.