NATO Genel Sekreteri Stoltenberg kısa bir süre önce çok ilginç bir açıklama yaptı.

Devlet ve devlet dışı aktörlerin istikrarsızlaştırma, müttefiklere zarar verme ve bölme çabaları sürüyor

Stoltenberg bu ifadeleri kullanırken devlet olarak Rusya ve özellikle Çin’i kast ettiği söylenebilir.

Özellikle Çin’in yakın gelecekte NATO ve Batı Dünyası için ne anlama geldiğini anlamak için iki Alman Bakanın şu açıklamalarına bakmak yeterli.

Almanya Dış İşleri Bakanı(Berlin ekolünden, yani Küreselci); “Artık süper güç Çin, sadece ticari değil başka türlü de ilişki kurmamız gerek(Yani askeri ilişkiler)” derken

Almanya İç İşleri Bakanı(Bavyera ekolünden, yani Ulusalcı); “Çin çoklu tehdit olan bir ülke(Yani askeri, ekonomik, teknolojik ve istihbari anlamda)”

Çin, 2020 yılı itibariyle tüm dünyadaki etkinliğini görünür kılmaya çalışıyor. Bir devlet olduğu için bu anlaşılır bir şey.

Ancak devlet dışı aktörler kimler ve bunlar nasıl oluyor da o kadar güçlü olabiliyorlar? Nasıl oluyor da NATO gibi küresel ve devasa bir oluşuma zarar verme potansiyeli taşıyabiliyorlar?

Dünya yönetim sistemindeki isimler güç odaklarını ve bunların yaptırım güçlerini iyi biliyorlar. Bundan dolayı çok nadir de olsa ağızlarından bir şey kaçırdıklarında bu sözleri iyi anlamak gerekir.

Uluslararası ilişkilerde en önemli aktörler normalde Ulusal hükümetlerdir. Bununla birlikte çeşitli “Devlet-dışı aktörler (nonstate actors)” devletlerin dış politikalarını güçlü bir şekilde etkilerler. Bunlar sınırları aşan faaliyetler gösterdiklerinden dolayı ‘Ulus-ötesi’ aktörler olarak da adlandırılır.

Olaya sadece dünya çapında güçlü yatırımları olan şirketler yönüyle bakmak doğru değil.

Evet Uluslararası Şirketler, devletler üzerinde oldukça etkin olabilirler ancak bunlarla birlikte STK olarak tanınan bazı güçlü kurumlar da var ki bunların yeri geldiğinde paraya hükmeden şirketlerden daha etkin oldukları görülür.

 “Hükümetler-dışı örgütlerin üyeleri, bireyler ve gruplardır. Örnek olarak: Amnesty International (Uluslararası Af Örgütü), Lions Club, İnsan Hakları İzleme Örgütü, Yeşil Barış Örgütü ve Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Federasyonları” (Wikipedi)

Bunlarla birlikte ünlü spekülatör George Soros’un finanse ettiği STK’lardan(!) olan Açık Toplum Enstitüsü yaptığı faaliyetlerle ön plana çıkan bu tür yapılardandır

Bu minvalde Mesela bir zamanlar sol küreselleşmeci grupların beyni konumundaki Dünya Sosyal Formu’nu fonlayanlar dahi ultra kapitalist sermaye yani AİLE idi.

Mesela “İklim Grevciliği” ile ilgili vakıf ve dernekler aynı yer ile ilintili.

Mesela “İstanbul Sözleşmesi” teklifini BM’ye sunarak tüm dünyada uygulanması için adım atan ve oldukça etkin olan STK’lar aynı yerden fonlanıyor.

Hakeza hem Türkiye’de hem de dünyada öne çıkan bazı yerel veya küresel vakıflar kendi çapında belli gayelerle devletler üstü çalışmalar yaparak yeni sistemin oluşumunda yerlerini alıyorlar.

Bill & Melinda Gates Vakfı, CAF, Evolution&Philantropy, Ford Vakfı, UBS, Vale ve Vodafone Vakfı…

Özellikle Küresel çapta güç sahibi olan AİLE’nin periferisinde bulunarak BM’de, AB’de etkinlik yürüten Küresel Vakıfların uzun vadeli programlarla hareket ettiği anlaşılıyor.

Bu vakıflar yasal boşluklardan istifade ederek dünyanın dört bir tarafında istedikleri gibi at koşturuyor istedikleri gibi raporlar düzenleyebiliyor böylece hem kamuoyu gücü kazanıyorlar hem devletleri istedikleri yönde harekete geçiriyorlar hem de PR çalışmalarıyla toplumlarda istedikleri değişimi ve dönüşümü sağlıyorlar.

Devlet dışı aktörlerin hali hazırda ortaya koydukları çok önemli projeler var ve bu projeler tüm insanlığı ilgilendiriyor. Bu projelerden sadece bir kaçı:

-Blockchain projesi

-Dijital Dünya Sistemi projesi

-Evrensel temel gelir projesi( İnsanın vücut enerjisine talip olunacak)

-Luciferas projesi(vücutta deri altına yerleştirilen ve mavi ışıkla görülebilen tıbbi veri mekanizması)

-Dijital Kimlik Projesi.

-İnsanı cinsiyetsizleştirme projesi

-Üremeyi kontrol altına almak için robot projesi…