Siyasi partiler ülke yönetimine yasal anlamda talip olan kurumlardır.
Doğal olarak siyasiler insanlara “İktidara geldiklerinde uygulayacakları programı” sunarlar.
HDP’nin şimdiye kadar ortaya koyduğu program ve yaptığı söylemlerden akıllarda kalan şeyi üç kelime ile anlatmak mümkün.
“Barış-özgürlük-eşitlik” Bu kelimeler kulağa hoş gelseler de insan kast ettikleri şeyin pratik halini görünce bu kelimeleri ideolojilerine kurban ettiklerini görüyor.
Barıştan kast ettikleri PKK’nin askeri gücünün kabulü ve onun güdümündeki özerkliktir.
Özgürlükten kasıtları; başta Öcalan olmak üzere mahkumlarının salıverilmesi. (Bu tartışılır bir şey olsa da) bundan sonra da salıverilenlerin resmi olarak Özerk yönetim içinde istihdam edilmeleri tam özgürlük sayılacak.
Eşitlikten kasıtları her ne kadar Türk-Kürd eşitliği bağlamında olsa da, en küçük bir güç sahibi olmaları durumunda uygulamalarında gösterdikleri gibi kendilerinden başka ne bir ideolojiye, ne bir inanca ne de herhangi bir partiye tahammülleri yoktur. Bunun örneklerini yakın geçmişte 6-8 Ekim olaylarında Güneydoğu’da ve halihazırda Kuzey Suriye bölgesinde görmekteyiz.
Şimdi HDP’nin eski eş başkanlarından S. Demirtaş, PKK’nin gayr-i resmi haber ajanslarından biri olarak bilinen Mezopotamya Ajansı’na bir mektup yollayarak CHP’ye açık çağrıda bulunuyor.
Demirtaş mektubunda; “Geçmişten ders çıkararak demokrasi, özgürlük, barış ve ekonomik refah için daha cesur ve büyük siyasi hamleler, geniş ve açık ittifaklar yapabilmeliyiz. Ülkemizin sorunlarına çözümler içeren kapsayıcı bir programla, cesaretle ve kararlılıkla, çok sesli ve çok renkli bir şekilde, bu baskıcı rejimin değişmesini isteyen herkesin el ele vermesiyle iktidarın yenilgiye uğratılması mümkündür” ifadelerini kullanıyor.
Mesele Demirtaş’ın kullandığı kelimelerden çok CHP’ye yeter artık biz bu ittifakı neden gizliyoruz, geniş ve gökkuşağı(!) gibi çok renkli açık bir ittifakla sahneye çıkalım! benzetmesinde.
Tabii, Türkiye gündeminde önce “Ergenekoncu cenahın darbeye hazırlandığı yolundaki söylentilerin, akabinde erken seçimlerin yapılacağı tartışmalarının ortaya atılması ve şimdi de Demirtaş’ın çağrısı” hepsi doğal seyrinde uyumlu sıralamalar.
Türkiye tarihine bakıldığında ortalama 20 yılda bir aks değişikliği görülür. Yani 20 yıl kadar Kemalistler, sonraki 20 yıl demokratlar, sonra muhafazakar demokratlar…
Tabii bu renklilik sadece tabela bazında olur yani perde arkasında hâkim olan güç yine Laik Kemalist anlayıştır. Güvenlik bürokrasisi neredeyse tamamıyla onların elinde idi. Ta ki FETÖ’cüler onların egemenliğine bir çizik atıncaya kadar. FETÖ riski de ortadan kalkınca devran eskiye dönmeye başlıyor gibi.
Hal böyle olunca da tabelada kimin isminin yazıldığı o kadar da önemli değil.
Türkiye’nin siyaseti bunlarla meşgul iken dışarıda bu ittifak arayışlarını etkileyecek belki bir yerde tetikleyecek başka gelişmeler oluyor.
ABD bir yandan COVİD-19’un yıkıcı tahribatı ile uğraşırken bir yandan da on yılda bir patlak veren “Siyahilerin maruz kaldığı haksızlıkla ilgili” sarsıcı gösterilerle uğraşıyor.
Ama ne hikmetse diğer coğrafyaların aksine Kuzey Suriye’de tahkimatını sürekli artırıyor. Oysa aynı ABD, Afganistan’dan on bine yakın askerini çekme hazırlığı yapıyor, Ortadoğu’daki varlığını kademeli olarak azaltmanın hesabını yaparken, Kuzey Suriye’ye yani PKK/PYD’nin büyük oranda hâkim olduğu bölgedeki varlığını artırıyor.
Aylardır bu bölgeye araç, gereç, silah, mühimmat, personel, (Haseke’deki ABD üssüne bin kişi) getiriyor, yığınak yapıyor. Buradaki petrol bölgelerinde tam kontrol sağlamakla meşgul.
ABD bir yandan da PKK/PYD ile Barzani’ye yakınlığıyla bilinen ENKS’yi aynı masada buluşturuyor.
Bir düzineyi bulan bu görüşmelerden yakında bir netice çıkması bekleniyor.
Tüm bunları ABD ne için yapıyor? Herhalde ABD’nin Kürdleri sevdiği söylenemez. Hatta (ABD için en uygun ideolojik anlayışa sahip olsa da) PKK/PYD’i de bir araç olmaktan öte görmediği de söylenebilir.
Türkiye bağlamında ABD derin yapısının bu uğraşları, siyaseti yeniden eski günlerine döndürme çabasından başka bir şey değil.
Türkiye’de siyaset yeniden şekillendirilmek isteniyor. Şuyuu vukuundan beter olan ‘Darbe söylentileri’ ardından Kılıçdaroğlu’nun bazı partilere kiralık milletvekili verebileceklerini söylemesi, Demirtaş’ın açık ve geniş ittifak çağrısı, Kuzey Suriye’de PKK/PYD denetiminde otonom bir yapının kurulması ısrarı…Tüm bunlar önümüzdeki günlerin siyasetini şekillendirme çabaları.
ABD, Suriye bağlamındaki hedeflerinden vazgeçmiş değil. Bir yandan İran’ın ’Hazar’dan Akdeniz’e stratejisini baltalamak için Suriye’nin güneyindeki el-Tanf sınır geçişindeki üssü güçlendiriyor diğer yandan Haseke’deki askeri varlığını artırıyor.
Herkes biliyor ki Kuzey Suriye’de PKK/PYD’nin otonom bir yapıya sahip olması Türkiye siyasetinde HDP’nin elini güçlendirecektir.
Demirtaş’ın ve HDP üst yönetiminin yaklaşan seçimlerde CHP ile açık ittifak çabaları onlara meşruiyet kazandıracağı gibi hayalini kurdukları iktidarın ortağı olma ihtimalini de mümkün kılacaktır.
HDP’nin, Kürdlerin tarihinde acı izler bırakan CHP’nin karanlık geçmişine rağmen böyle bir ittifak için yüzsuyu dökmesinin de elbette Kürd Halkı tarafında bir karşılığı olacaktır.