Tarihçilerin kullandığı bir tespit vardır; “Dünya ve insanlık tarihini krallar-liderler belirler!” diye.

Yazılı insanlık tarihi incelendiğinde bu tespitin belli bir oranda doğru olduğu görülür. Ancak tarihte nice olağanüstü hadise var ki bunlara kralların müdahalesi var demek mümkün değil.

Olağanüstü olaylardan sayılan “Salgın Hastalık” vakalarını bu minvalde değerlendirmek mümkün.

Son üç aydır tüm dünyayı kasıp kavuran Koronavirüs, sıradan insanları aciz bıraktığı gibi liderleri de aciz bırakıyor. Nitekim hâlihazırda tüm insanlık acziyetini anlaması gereken bir noktaya gelmiş bulunuyor.

Şimdi insanlık bir yandan tüm imkânlarını, yüksek teknolojisini vs. kullanarak bu virüsle boğuşurken bir yandan da yakın geleceğin nasıl şekilleneceğini tartışıyor.

Çinlilerin “Tuhaf zamanlarda yaşayasın!” şeklinde dile getirdiği bedduaları tutmuş sanki. İnsanlar evlerinden çıkıp yeniden hayata sarılmaya başladıklarında inşallah “Distopik Filmler Kuşağını” yaşamazlar.

Hani “Kıyamet sonrasını anlatan” fütürist kurgularla dolu, hayalleri zorlayan dehşetten vahşete, vahşetten halavete zorlu geçişi anlatan senaryolar kuşağı var ya.

Hollywood’un neden bu kadar çok distopik film çevirdiği ayrı bir çalışmanın konusu ama umarım ki bu filmlerin senaristleri tamamen hayal ürünü olarak bu senaryoları yazmışlar ve umarım ki bu senaryolar gerçekleşmez.

Yaşananlara bakıldığında, distopyanın ne oranda yaşanacağını kestirmek mümkün olmasa da an itibariyle sosyal hayatımızı ve birçok duyarlılığımızı etkilediği/etkileyeceği ortada.

Mesela; Online günah çıkarma – internet üzerinden Cuma Namazı kıldıran imam – Dijital para düzenine geçiş.- Dini merkezi mekânların(Kâbe, Mescid-i Nebevi- Mescid-i Aksa, Vatikan) boş görüntüleri.

Bu ve benzeri manzaralar insana Albert Pike’ın 1871’de Mazzini’ye yazdığı “3. Dünya Savaşı Dinleri ortadan kaldıracak!” şeklindeki kehanetini (ya da planını) hatırlatıyor.

Bazı fütüristler, bundan sonra her şeyin çok farklı olacağını hatta bundan sonra her şeyin “Koronadan önce ve koronadan sonra” diye adlandırılacağını söylüyorlar.

Öyle görünüyor ki Korona; yeryüzünde geçmiş olan yıkıcı hastalıklar olan ‘Orta Çağ’daki Kara Ölüm’, İspanyol gribi, domuz gribi, Hong Kong gribi, veba, kolera ve ebola gibi salgın hastalıklardan çok daha etkili ve hızlı yayılma gücüne sahip bir virüs.

İnsanlık daha önce de kızamık, çiçek hastalığı, sıtma, ebola, AIDS vb. hastalıklarla karşılaşmış çoğunu tedavi ve aşıdan çok hijyen, dikkat ve tavsiyelere uyarak yenmişti. 

Bu salgının da bir süre sonra atlatılacağı bekleniyor. Ancak arkasında bırakacağı izlerin kolay kolay silinmeyeceği tam aksine yeni bir dönemin başlamasına bu salgının öncülük edeceği öngürülüyor.

Bu yeni dönemin daha çok “Dijital yaşam sistemi” olarak adlandırılabileceğini söylemek mümkün.

Dünyanın hem ekonomik hem siyasal hem de “SOSYAL” anlamda yeni bir viraja girdiği görülüyor. Bu virajdan sonrası her şeyin dijitalize olduğu ‘Hazırlıkları uzun süredir yapılmakta olan’ robot devriminin ve dijital çağın ayağa getirileceği varsayılabilir.

Tabii tüm bunlar olurken Semavi Dinler denilen Yahudilik- Hristiyanlık ve (Tahrif olmadan ayakta kalabilen) İslam’ı bu yeniçağda neler bekliyor sorusunu sıklıkla duyacağız gibi.