Değişen dünyada modern silahların yanı sıra yeni çeşit silahların yürürlükte olduğu ve bunların birçoğunun konvansiyonel silahlardan daha etkili oldukları söylenebilir.

Yeryüzünde şu anda kullanımda olan değişik silahlardan biri de “Mülteciler”dir.

Mültecilerin bir başına hiçbir caydırıcı güçlerinin olmadığı, tahrip güçlerinin bulunmadığı, yıkıcı tesirlerinin bulunmadığı ortada olmasına rağmen onları bir silaha dönüştüren nedir o zaman?

Mültecilerin korkutucu gücü temel olarak; “Sayıları ve yedikleri yemektir.”

Sayılarından kasıt her ülkeye göre değişir.

Mesela bazı Avrupa ülkeleri tüm refahlarına rağmen zenginliklerinin küçük bir kısmını dahi kimseyle paylaşmak istemedikleri için 10-15 mülteci bile onlar için büyük bir sayı olarak görülmekte ve bir lokma ekmeklerini onlarla paylaşmamak için bin bir entrikaya başvurup bu kadar az sayıdaki mülteciyi almamakta diretirler.

Bazı Avrupa ülkeleri de meclislerinden özel yasalar çıkararak “Mültecilerin alınmaması için” hükümetlere baskı yaptılar.

Aslında ilk söylenişte kulağa çok irrite edici gelse de ana sebep:

Sahip oldukları refahı, zenginliği, güvenliği bu insanlarla paylaşmamak.

Ancak yaklaşık üç asırdır tüm insanlığı arkasından sürükleyip “Batı Medeniyeti insanlık için en iyi yol gösterici projedir!” söylemiyle insanlığa göz açtırmayan Batı Dünyası daha önce başta Afrika’daki bazı tasarruflarıyla sergilediği vahşetler ve Bosna’daki yüzsüzlüğüyle deyim yerindeyse “Medeniyet yürüyüşünde kendi tabutuna son çiviyi de çakmış oldu.”

Buna rağmen Avrupa, siyaseti gereği tüm dünyaya kendini çekim merkezi olarak göstermeye devam etmiş ve insanlığı Batı’ya mahkûm etmeyi başarmıştır.

Son günlerde İdlib’te meydana gelen elim saldırıdan sonra Türkiye’nin “Mültecilere kapıyı açtığını duyurması” neticesinde (şimdilik) binlerce mülteci sınırlara doğru akın etmiş durumda.

Yunanistan ve Bulgaristan yönetimleri üst üste açıklamalar yaparak mültecilere karşı güvenlik görevlilerini sınıra yığacaklarını belirttiler. Hatta normal sınır polisinin yetersiz kalacağını düşünerek askerleri görevlendireceklerini vurguluyorlar.

Buraya kadar her şey normal görünüyor. Lakin Batı Medeniyeti uzun zamandır ileri sürdüğü “Medeniyet” vizyonu ile hiçbir şekilde bağdaşmayan bugünkü mülteci bakış açısını nasıl savunacak doğrusu merak ediliyor.

Burada sorulması gereken iki soru var:

1) Kuzey Amerika’da ABD’nin, Avrupa kıtasında ise neredeyse bir bütün olarak takip ettikleri “Mülteci politikası” yani lokmasını fakir ve garibanla paylaşmamak, daha da ötesi kurtuluşu sınıra yığılmakta bulan insanları türlü eziyetlerle bezdirip onları geldikleri yere yöneltmek hangi medeniyet ile bağdaşır? Batı’nın bir cazibesi kaldı mı?

2)Mültecilerin bir silah olarak kullanılması konusu;

İnsan hayatı en kutsal hayattır. Bir tarafta yaşama tutunmak için çırpınan mülteciler diğer tarafta onların mağduriyetleri üzerinden sürdürülen bir siyasi kavga.