Hallac-ı Mansur darağacına götürülürken kalabalık içinden düşmanları, fırsat bu fırsat diye Hallac-ı Mansur`a taşlar atarlar. Hallac-ı Mansur bunlara ‘ah!` bile demez; hatta tebessüm eder; ama dostu Şibli kırmızı bir gül atınca Hallac-ı Mansur inler ve şöyle der:

“Taş atanlar avam takımı, bilmiyorlar, halden anlamazlar. Onların taşı bizi incitmez; ama halden anlayan bir dostun attığı gül bile bizi incitti, canımızı acıttı.”

Adamın biri karnından darbe almış, ‘Ah sırtım!` diye inlemiş. Sormuşlar, ‘Be adam! Karnından aldığın darbe için neden ah sırtım diye inliyorsun?` Demiş ki:

 “Eğer, sırtım güçlü olsaydı, karnımdan darbe almazdım.”

Kıssadan hisse türünden anlatılacak çok anlatı vardır. Biz de bize ve birilerine bir pay düşsün diye anlattık. Malumumuz, bu coğrafyanın insanları yakın bir zamanda ‘bin yıl sürecek!` denilen bir 28 Şubat süreci yaşadı:

Fişlemeler, suçlamalar, işkenceler, zindan, hicret, şehadet…

İslami kimliğinden dolayı bunları yaşamayan neredeyse kalmadı. Musibet zordu, imtihan çetindi, adalet düşünülemezdi. Çünkü iş başında olanlar, hükümeti kuranlar, iktidar sahipleri ‘dinle, dindarla, Kur`an ve camiyle mücadeleyi` en birinci vazife bilen laikler, Kemalistler ve nifağı azık edinenlerdi.

Batılı güzergâh, şeytanı dost, nefsini önde tutan bu zihniyet Müslümanları yıldırmak, sindirmek için türlü oyun, hile ve tuzak hazırladı. Dün Yusuf(a.s)`ı kadın, İsa(a.s)`ı iftira, Muhammed(s.a.v)`i “düzen bozucu” silahıyla vurmaya çalışanlar, 28 Şubat ve akabinde kendilerinin dahi inanmadığı benzer gerekçelerle müminleri mağdur ettiler. Bu mağduriyetlere konu olan trajikomik bazı gerekçeler…

- Suçu neymiş?

- Cami`de Kur`an dersi vermiş! (Kılıfı terör örgütü adına!!!)

- Fakirler, yoksullar için zekât toplayıp onlara yardım yapıyormuş! (Kılıf aynı!!!)

- Eee, başka suçu neymiş?

- Evinde ailesi, komşularıyla sohbet amaçlı bir araya geliyormuş! (Kılıf aynı!!!)

- Efendim, şimdi de Kutlu Doğum etkinliği düzenliyor! (Kılıf aynı!!!)

- Daha başka?

-Efendim, uyuşturucu kullanan, hırsızlık yapan gençlerle ilgileniyor, onlara helal haramı anlatıyormuş!!!

- Peki, bu ne yapmış?

- Efendim, bu zihin derinliklerinde eylem tasarlıyormuş!

- Tamam, tamam! Asıın, kesiin! Hayır, abarttım sanki. En iyisi tutuklayın, cezalandırın ki akılları başlarına gelsin!!!

90`lı yıllarda ve 2000`in başında mağdur edilenlerin suç(!) gerekçeleri bunlardı. O zamanın puslu havasında dostlar(!) bile gül atmayı bırakmış, iftira taşlarını hızla savuruyordu.

Dün Müslümanlara bunu reva görenlerin ne kadar cani oldukları, kumpas kurdukları, suçlu oldukları bugün sağır sultanın bile malumudur. Bu mağduriyetlerin birer zincir halkası olan ‘polis, asker, savcı, hâkimi` kim varsa terör örgütü üyesi suçlamasıyla şu an cezaevindeler. Karanlık dehliz ve gecelerde tertiplenen darbe planları, halka yönelik fişleme çalışmaları, bin bir entrika içeren tuzaklar bugün bir bir deşifre olmadı mı?

Cevzet Soysal`ın katil zanlıları polis çıktı.

17 yıldır cezaevinde olan İbrahim Gürceğiz`in yazdığı örgütsel(!) dokümanın polis tarafından yazdığı tescillendi.

25 yıldır cezaevinde olan Ömer Faruk Aykan`ın Cumhurbaşkanına yazdığı açık mektupta masumiyet çok güçlü duruyor.

Suçlamalar, karşısında vicdanını köreltmeyip gerçeği dile getiren A`nın dilinden bir iki tespiti dinleyelim:

“Biz, çoğunlukla mahkemeye bir yüzbaşı eşliğinde giderdik. Bir mahkeme çıkışında yüzbaşı bize:

- Ben her mahkemeye şaşırıp küçük dilimi yutma beklentisiyle gelirdim; ama bu beklediğim hiç olmadı.

- Niye, komutanım?

- Çünkü ben her biriniz için ‘Bu şurayı bombaladı, diğeri şu kadar insanı öldürdü, öteki halkın asayişini bozan tedhiş eylemleri yaptı.` Denilecek diyordum. Fakat her biriniz ‘Kur`an dersi verdi, camiye gitti, zekât topladı…` gibi İslami gerekliliklere icabet sebebiyle suçlanıyorsunuz. Anlıyorum ki suçlu sandalyesine oturtulan İslam`dır. Ne yazık ki insanlar böyle bilmiyorlar.”

“… Cezaevi`nde incelemelerde bulunan ve mahkûmların psikolojisini anlamaya çalışan bir yetkili bize şunu demekten kendini alamadı:

-Ya siz medyada yazılan, çizilen, korkunç olarak gösterilen kişiler değilsiniz ya devlet öyle olan(!)ları henüz yakalayamadı. Çünkü siz dürüst, disiplinli, doğruluğu dert edinmiş kişilersiniz. Siz benim mahiyetimde olsanız, bu ülke hep huzur ve doğruluk içinde olur.”

Müslüman bir halkın sorun sarmalına çözüm olsun diye 15 yıldır iktidarda tuttuğu, yeri geldiğinde kendini siper ettiği, ABD şeytanlığı karşısında yanında saf tuttuğu bir siyasi irade, adalet etiketli bir iktidar bu kadar açık ve net olan bu mağduriyetler için hala neden adalet ve hak çizgisine gelmiyor?