Cumhurbaşkanı`nın ‘TEOG kalkacak!` açıklamasından bugüne liseye ve üniversiteye giriş sınavları ve sistem değişikliği için hummalı bir çalışma başladı.
Eğitim gibi insan yaşamının merkezindeki bir konu, uzun soluklu, sağlam ilkeler üzerine oturmuş ve verim verebilecek bir durumda olmalıdır.
Eğitim el değiştiren iktidarlara, koltuğa her oturan bakana, işbaşına getirilen her heyet ve komisyona göre yeniden düzenlenecek, değiştirilecek bir konu değildir.
Türkiye`de halkın inanç, değer ve örf kimyasına uymayan Batı menşeli ve laiklik hedefli bir eğitim bugüne kadar elle tutulur, gözle görülür bir fayda sağlamadı. Üstelik her hükümetin ayarı bozuk bu sistem üzerine kendi eğitim politikalarını bina etmeleri veya bu çürümüşlük üzerine ‘Son defası(!)na ve kaliteli` bir eğitim sistemi inşaa etme iddiaları hiçbir zaman inandırıcı olmadı ve olmayacak da.
AK Parti hükümetlerinin de en büyük çıkmazı ve yenilgisi eğitim oldu; çünkü onlar da ‘dindar, kişilikli ve ahlaklı bir nesil` söylemine uygun bir pratik sergileyemedi. Yapılan tüm değişiklik ve iyileştirmelere rağmen ‘eğitim ve sınavlar` öğrencilerimizi ‘ezbercilikten, bir yarış atına dönmekten, kazanımsız öğretilerden, model olamayıştan ve ahlaki yıpranmaya yol açmaktan` kurtaramadı. Bu mantıkla da kurtaracak gibi gözükmüyor.
Milli Eğitim Bakanı`nın TEOG`la ilgili beklenen açıklaması içerikten ziyade üslubuna bağlı olarak bulandı, çirkinleşti ve ötekileştirici bir söylemde kaldı. Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz`ın “…Sınav yapacak nitelikli okulları mayıs ayında açıklayacağız. Sınava girmek isteğe bağlıdır. Bir liseye yerleşmek için bu sınava girmek zorunlu değil. Sınav mecburiyeti ortadan kalktı. Sadece nitelikli okulları hedefleyenler sınava girebilecek…” açıklamasındaki ‘nitelikli okullar` sözü, diğer okullar ‘niteliksiz ve kalitesiz mi?` sorusunu akla getirdiği gibi eğitim camiasının birçok ‘fedakâr, diğerkâm` neferi için incitici oldu.
Fransız yazar Buffon, bizde ‘Üslûb-i beyan ayniyle insan` sözünü ‘Üslûp, insanın ta kendisidir.` diye özetler. Bu söz, bir nevi ‘Neyi, nasıl diyorsan sen de aynen öylesin!` anlamına geliyor.
Üslup, kişinin konuşma tarzı ve hareketleri, kişinin iç dünyasının ve karakterinin aynasıdır anlamına gelmektedir. Haliyle konuşan kişi, sorumluluk makamında ve örneklik konumunda ise bu konu daha bir önem kazanır.
Bu açıklamayla iç gündemde de haftanın en önemli konusu bu açıklama ve üsluptaki bu sıkıntı olacak gibi. Zaten yeni bir eğitim öğretim yılının başlamasından bu yana ‘ilim, eğitim, sınav ve okul` en çok konuşulan konu oldu.
Türkiye`de kadın erkek neredeyse herkesin ömründen rahatlıkla 16 yılı alan bu okullar ve eğitim sürecinin böyle bayatlamış, koku veren, mide bulandıran yaklaşımlara kurban edilmemesi lazımdır.
Bir yazboz tahtasına dönen, açılmayan bir kavanoz kapağını ailenin her ferdinin ‘dur, bir de ben deneyeyim!` demesi misali her gelenin türüne münhasır bir sistemle laçkalaştıkça laçkalaşan bir eğitim sisteminin düzelmesi için meydanı boş bırakmamak elzemdir.
Mektepten alınca ‘kitab`a dayanan, okuldan alınca Türkçe söz dizgisine göre ‘oku-‘ fiilinden türeyen, Latince bir kavramın türevi olarak ‘ekol`den gelen bu realiteyi kem sözlülere, art niyetlilere ve şom ağızlılara emanet etmemek gerekir.
Bu noktada nitelikli eğitim, bütüncül ve kucaklayıcı bir gerçeklikle ciddi bir ihtiyaç olarak önümüzde durmaktadır. Hazret-i Muhammed aleyhisselam`a ‘Oku, yaratan Rabbinin adıyla oku!` emri kastettiğimiz nitelikli eğitimi ve onun Suffe medresesi örneği nitelikli okul modelini bize sağlam bir şekilde sunmaktadır.
Evden mektebe, mektepten okula, okuldan sokağa uzanan bir toplumsal lüzum yolunda ‘öğren, oku, okut!` bir slogan olarak hayatımıza girmeli ve Rabbimizin adı, rızası ile şekillenip nesillerimize fayda vermelidir.
Yenilenmeyen ve geliştirmeyen bir eğitim sisteminde eğer her öğrenci ‘Benim oğlum, bina okur, döner bina okur.` misali bir arpa boyu yol almayıp başladığı noktaya geliyorsa,
Nasreddin Hoca`nın fıkrasındaki gibi arasına saman konulan kitabın sayfalarını açan eşek için ‘Bak, eşek de okuyor!`a örneklik teşkil edecek ezberci mantık ve kalıp objelerle öğrencilere zihne ve gönle değil hazza seslenen bilgiler veriliyorsa,
‘Şu okullar olmasaydı, ben Milli eğitimi ne güzel idare ederdim!` alaycılığındaki toplumun değer ve yargılarıyla küs, onlara düşman kişilere söz hakkı veriliyorsa,
İnsan kitabına bakınca şükürden,
Kâinat kitabına bakınca tefekkürden,
Kur`an kitabına bakınca hikmetten,
İnsanlık mektebine bakınca risaletten ders almıyorsa bir sistem; bunu kürsüsünde ders olarak okutmuyorsa bir okul,
O zaman öğrencilerin karnesinde nitelik hanesine koca bir sıfır yazılır ve bahsettiğimiz ‘nitelikli eğitim` olmazsa olmaz`a gelip dayanır.
Nitelikli okul, nitelikli eğitim genelleyici ve bütünleştirici olmalıdır. Eğer, eğitim sistemindeki yanlış gidiş, hatalı uygulamalar ve sıkıntılı sistem ‘nitelikli okul` ifadesini ‘ayrıştırıcı, kayırıcı ve ötekileştirici` bir bağlamda düşündürüyorsa konunun bamteli olan ‘eğitimde nitelik, okullarda kalite` yeniden, sağlam ve inandırıcı politikalarla sil baştan konuşulmalı, masaya yatırılmalıdır.