Son birkaç yılda Bingöl gibi dindar kimliği parmakla gösterilen bir ilde TÜİK verilerine göre son yılda 146 intihar vakası ölümle sonuçlandı.
Verilere göre Bingöl`ün intihar sıralamasında ilk 7`de yer alması ister istemez bizleri endişelendiriyor ve “bu gidiş daha ne kadar ve nereye kadar sürecek?” Sorusunu sormamızı hem Bingöl hem de ülkemiz geneli için ciddiyetle gerektiriyor.
Bazen bazı sorunlara karşı nemelazımcı olunabilir, duyarsız kalınabilir ya da ateş düştüğü yeri yakar kabilinden aldırmaz bir tavır sergilenebilir ki bu tür tutumların şahitliğini çokça yapıyoruz; gel gör ki bazı konular sorun olarak karşımıza çıkınca hiçbirimiz duyarsız kalamayız.
Toplumun huzurunu, ahlakını ve yaşama arzusunu zedeleyen sorunlar bu çerçevededir. Çünkü böylesi sorunlar artık bireysel veya lokal bir düzeyden çıkıp toplumsal bir yara/kangrene dönüşmüştür. Kangrenli bir uzvun çaresi de ehil bir elin neşterinin dokunmasından başka bir şey değildir.
Şu güzide ülkenin insanlarına böylesi acılar yaşatmak, bence en büyük ızdırap olsa gerek.
Acılar yaşatmak, diyorum; çünkü ya şeytani niyetle ya da menfaat kazanmanın getirdiği hırsla her türlü kazancı meşru gören zihniyetle; tefeciliğin, ahlaksızlığın, gayri İslamiliğin yaydığı algıyla şu anne-babaların, çocukların, gençlerin etrafında örülen aldatma, yanıltma, güvensizlik çeperine bir bakın!
Birileri bir tarafta mantar biter gibi “internet cafe”ler açmış, bir diğeri öbür taraftan köşe başlarında, okul yakınlarında leblebi satar gibi uyuşturucu pazarlamakta, başka bir yerden kumarı albenili hale getiren “İddia” bayileri gözlerin içine sokulmakta, beri tarafta cafeler nerdeyse randevu evine dönmüş gözüküyor.
Böyle bir ortamda ahlaksızlık ve günahkârlık çemberine ha bire çekilen insanımızın maddi beklentilerini hadi doymuş kabul edelim!
Peki, manevi boşluğu iliklerine kadar yaşayan bu insanlar en ufak bir sıkıntı, bunalım, stresle karşılaştıklarında nereye sığınacaklar?
Neyle ve kimle teselli bulacaklar ve şeytani ağırlık, günah vebaliyle kirlenen benliklerini nasıl temizleyecekler?
İman dediğimiz, huzur ve moral dopinginden yoksun ya da bunu geleneksel bir formatta gören bir neslin hayata tutunma veya her şeye rağmen Yüce Allah`ın bahşettiği güzide can emanetine kıymamasını nasıl önleyebiliriz?
İşte bu noktada camideki din görevlileri, okuldaki öğretmen, ailedeki reis için bu konu, artık minberi, kürsüyü ve ataerkil bir otoriterliği de aşmış bir ilgilenme ve masaya yatırma boyutudur.
Anne babalar için gözbebekleri olan çocukları için tez elden sağlıklı yaklaşma, anlama ve model olma boyutudur.
Rehberlik uzmanları için gençlere doğru hedefler belirleme, kazanımları özellikle mana boyutuna dönük aktiviteler düzenleme ve onları sağlıklı arkadaş çevrelerine kazandırma boyutudur.
Şehir veya mahalle sakinleri bu soruna nerden el atmalıdır, derseniz; bize ve onlara düşen “Suç üreten, günah kokan, ahlaksızlık yayan böylesi yer ve kişilere etki alanımızda sözümüzle, özümüzle, vizyon ve misyonumuzla oluşturacağımız sivil oluşumlarla” meydan vermemektir.
İdareci ve yöneticilere de düşen kalkınmayı, gelişmeyi sadece maddi ve ekonomik boyuttan görme basitliğinden kurtulup bu toplumun sağlıklı ve huzurlu yarınları adına manevi, ilmi ve dini çalışmalara, yasal düzenlemelere ve bu çerçevedeki pratik ortamlara yönelmektir. Aksi halde imanımıza, beldemize göz diken batılı emperyalistlerin bizi silahla, bombayla yok etmesine gerek kalmayacaktır.
Ruhun özü fıtrat ve manevi dinamiklerden uzaklaştırılmış bir birey ve toplum sadece bir cesettir, ötesi değil!