Ağızlar genelde iyi laf üretmeye meyleder; bunun içindir ki insanlar söylemden çok eyleme bakar. Tarih boyunca inançlar, fikirler, izm`ler üzerinde temellendikleri ilkeleri kaleme alır ve insanlara sunarken vitrin boyutu hep ‘hak, adalet, eşitlik, refah, huzur, gerçek yol bu` gibi kavramlarla süslenmiş, cezbedici hale gelmiştir; haliyle ilk görünüş ve algı, kitleleri arkasında sürükleyebilmiştir. İşin eylemlilik, uygulama ve pratik boyutu ise bu inanç, fikir ve izm`lerin reel anlamda ‘adil mi zalim mi, hak mı batıl mı, yalan mı doğru mu, imar edici mi tahrip edici mi, diriltici mi öldürücü mü` olduğunu göstermiştir.
Hayata kendi bağlamından renk vermeye çalışan ve yönetsel erk üzerinden sosyal alan ve hayata hâkim olmaya çalışan bu düşünce ve amel mektepleri gücünü hakka dayandırmışsa adaletle, gücünü madde/menfaate dayandırmışsa zulümle anılır olmuşlardır.
Birinci Dünya Savaşıyla öncellikle üçüncü dünya ve Ortadoğu ülkelerini ırkçılık mikrobuyla birbirine düşürüp dünyayı kısmen kontrol eder hale gelen batılı kirli akıl, İkinci Dünya Savaşı`nın akabinde sanayi ve teknolojiden elde ettiği güçle dünyayı genel anlamıyla kontrol eder hale gelmiştir.
Sömürü, rant ve parçalayıp yutma politikasını bu süreçten sonra insani(!) tonlarla elde ettiği ajite ve sloganik söylemlerle süslemiş. Bunları maharetli bir ekonomik sistem gibi bölge ve ülkelere kan damlayan ellerine giydikleri yumuşak kadife eldivenlerle sunmaya başlamışlar. Küreselleşme ve neo-liberal adını verdikleri sistematik yapıyı para oligarklarıyla koruma altına alarak dünyanın anasını ağlatmaya ve yerkürenin yeraltı yerüstü zenginliklerini fütursuzca, zalimce ve zevkle tüketmeye başlamışlardır.
Fransız İhtilalinden alın İttihat ve Terakki`ye,
Tanzimat`tan tutun laik sistemin inşasına,
Ortadoğu`nun parsellenmesinden tutun Afrika`nın cetvelle sınırlarının çizilmesine,
10 yılda bir kronikleşmiş darbe girişimlerinden 15 Temmuz kalkışmasına,
Myanmar`daki vahşetten tutun Suriye`deki kahreden katliamlara kadar
Adı, etiketi, eylemi ve neticesi ‘tahakküm, zulüm, yıkım ve ölüm`den başkası olmayan bu küreselleşme o halde nedir ve insanlığı ahtapot misali sardığı kolları/temel dayanakları nelerdir?
Küreselleşme, ekonomik, sosyal, teknolojik, kültürel, politik, eğitim ve çevre açıyla global bütünleşmenin, ülkeler arası entegre ve dayanışmanın artması olarak literatüre geçse de, aslında küreselleşme yukarda anlattıklarımıza ek olarak ‘dünya çapında sermaye birikimine engel teşkil eden, para döngüsünün semirip kibir dağlarına dönüşen embesil kişilerin/yapıların fiziksel ve hukukî sınırları sarma, delme ve sonunda yok etme sürecidir. ‘şeklinde tanımlıyor.
Küreselleşme üzerine çok şey söylendi, yazıldı, çizildi, gözler önüne serildi. Lehte ve aleyhte birçok görüş, tez ileri sürüldü. Ama gördüğümüz kadarıyla kurguladığı küresel finans hikâyesiyle bu olguyu zihinlerde belirgin kılan isimlerden biri Larry Hannigan adlı ekonomisttir. Bu ekonomist, bir hikâye kurgusuyla anlattığı küresel finans tahakkümünün temel dayanakları (ki tarafımızdan her kavram için bir tanım biçildi) olarak şunları gösterir:
Para: Küreselleşme ve kapitalizmin kıblesi haline gelmiş mana ve ruhtan insanı soyutlaştırıp maddeci bir algıyla robotlaştırma; modern efendilerin kölelere temel tahakküm göstergesi
Faiz: Helal kazancın, alın terinin, emek hazının zehiri
Fiyat: Zenginin her hâlükârda alabileceği, fakir ve yoksulun gölgesinden bile geçemeyeceği rakamlar
Rekabet: Faydaya, tercih seçeneklerini artırmaya götüren bir yarış değil; kini, hırsı, düşmanlığı sonuç veren bir kapışma
Seçme özgürlüğü: Sadece seçimden seçime tedavüle sokulan; ama aslında parayla Karunlaşan, zulümle Firavunlaşan, ayetleri az bir pahayla yöneticilerin keyfine göre satıp Belamlaşanların al gülüm ver gülüm misali döndürdüğü çark.
Borç: Garibanın, fakirin, asgari ücretlinin belinde hep bir kambur olarak büyüyen ur; bankaların, tefecilerin elinde de her zaman biçare sırtlarda şaklayan bir kamçı.
Gizli ittifak: Kimin eli kimin cebinde, bir koyunca muhakkak binler alma hesabı yapan, ikiyüzlülük/alavere ve dalaverenin tarif bile bulamadığı ‘ben sana, sen bana; neticede deveyi havuduyla yutalım yan yana.` sır buluşmalar.
Çek: Ver bana parayı al sana bu çeki. Günah çek, haksızlık çek, eziyet çek, kamburunu çek, önümden çek-il köylü/göbeğini kaşıyan adam, dağdaki çoban budur benim için tek ger-çek
Grev: Sen çalış, sen yorul, sen ezil, sen öl; ama benim çarkım ters döndüğü zaman ben senin adına masaya oturup parsayı toplayayım, ensemi kalınlaştırıp göbeğimi şişireyim örgütlülüğünün eylemlilik hali.
Vergi: Evin mi var ver, araban mı var ver; tarlan, hayvanın mı var ver, telefonun mu var ver, elektrik/su faturası mı ödüyorsun ver, nefes mi alıyorsun onu da ver. Sen ver ben alayım, alayımla hep balayımlarda şımarıkça bir hayat geçireyim.
Partiler/Güç/İktidar: Bir gün sağ bir gün sol, bir gün cumhuriyetçi bir gün demokrat, bir gün ulusalcı bir gün sosyalist, bir gün tek parti bir gün koalisyon olsun. Bunları ey sürü(!) gibi gördüğümüz halklar, siz seçin! Bilin ki, hepsinin ipi benim elimde olacak bir sistem benimkisi. Nasıl yürütmek istesem kirli politikamı ona göre rol biçtiğim kişiyi parlatıp pullayarak diğerini usandırıp yıpratırım senin gözünde. Olurlar senin seçtiklerin iktidar; lakin hiçbir zaman olamazlar muktedir. Gücü kendinde sanırlar; oysa boyun bağları bile benim elimde anlayışı.
Rabbim, ümmeti ve insanlığı gücü tahakküme dönüştüren küreselleşme musibetinden kurtarıp İslam`ın adalet ve kardeşlik ufkuyla buluşturan şifa iklimine eriştirsin!