Müslümanlar için sevinç ve mutluluk olması gereken bayramlar, ne yazık ki, ümmetin yüreğine on yıllardır bilumum zalim, emperyal, fasık, facir ve uşak zihniyetlerin saldığı acılar, topraklarına attığı bombalar, yıktıkları şehirler, viran ettikleri beldeler ve ayrıştırdıkları kardeşlik saflarıyla bir hüzün, burukluk, zafere hasret bir atmosferde geçiyor/geçiriyoruz.
Bayramdan payımıza düşen acı, hasret ve hüzün de olsa Allah`ın bize birer ikramı ve Resulullah`ın bize birer hediyesi olması hasebiyle biz bayramlarımızı birilerinin densizliğine yenik düşerek ‘kara bayram` ilan etmiyor, darlık/zorluk sınanmasında sabırla yoğruluyor ve genişlik/kolaylık imtihanında da şükürle süslenerek bayramlarımızı yaşıyoruz/yaşayacağız.
Bayram öncesi ve bayramda en yoğun gündemimiz Yusufilerdi. Muhtemelen bayram sonrası da gündemimiz bu noktada yoğunlaşacak. Bu konudaki eylemlilik dairesi genişleyecek ve iktidarın Yusufilerle ilgili iftiraları görüp masumiyetlerinin nişanesi olan haklarını iadelerine, onlarla ilgili adaletli bir tavır sergilemelerine ve özgürlüklerine kavuşmalarına kadar devam edecektir.
Birileri bize ‘ülkenin daha önemli gündemleri` varken, ‘ülke büyük bir badirenin eşiği`nden dönmüşken, ‘şer güçler, baykuşlar misali` yurdun her karışına tünemişken siz niçin ‘Yusufiler` diyorsunuz? diye sorarsa cevabımız, belki birilerine uçuk veya abartı gelebilir; ama cevabımız şudur:
“Yakup(as), bir Peygamber olmasına rağmen niçin Yusuf diyorduysa onun için Yusufiler diyoruz.
Yakup(as), Yusuf`u salt bir oğul olarak istemiyordu. O, Yusuf`un büyük bir misyona aday olduğunu, kardeşlerinin kıskançlığı sonucu bir zulme maruz kaldığını biliyor ve gözlerine ak düştüğü günlere değin Yusuf`una kavuşma umudunu canlı tutmuştu/tutuyordu.
Yusuf, bir güneş misali toplumu ‘iman, doğruluk ve sosyal birliktelik`le aydınlatacak bir namzetti ve bu hidayet aydınlığının nüvelerini taşıyan bir potansiyele sahipti.
Günümüz Yusufileri de benzer bir misyonla bu toplumun zemherilerinde bağrından bir kardelen misali yeşerdiler. Emekçi, memur, öğretmen; kadın erkek, genç yaşlı oluşlarına bakmadan, makam ve mevkilerini öne sürmeden küfrün bataklığına, ahlaksızlığın çukurlarına, sapıklığın uçurumlarına sürüklenen/sürüklenmek istenen topluma ‘Durun ey kalabalıklar, bu sokak çıkmaz sokak!` deyip selametleri için set oldular.
Yorgunluk bilmeyen bir koşturmayla, tehditlerin vız geldiği bir cesaretle, incitmeyen iknâ dozunda bir sevgiyle, ölçülü bir merhametle, gevşemeyen bir azimle sahih kaynaklar ‘Kur`an ve Sünnet` eksenli Müslümanların üssü`l esası camileri mekân ittihaz edinerek Allah`ın dinini anlatmak için yollara koyuldular.
Çağın sağ-sol, ulusal-küresel, laik-komünist, nifak yüklü ve fesat azıklı iblisleri günah ve isyanla dönen tekerlerine çomak sokulduğu için, toplumu her yönden zulümle kamçılayan kuyruklarına basıldığı için viyakladılar, ciyakladılar.
Yusuf misali, pak ve masum olan bu Yusufilerin de iffet ve izzet gömleklerini hased kanına bulayıp yüzlerce nazenin Müslümanı şehit ettiler ve iftira düşüklüğüyle arkadan yırtıp on binlerce Müslümanı işkencelerden geçirip zindana attılar. 28 Şubat`ın karanlığının kurbanları olan bu Yusuf yüzlü müminlerin hala yüzlercesi 25, 23, 20, 18, 15 yılı aşkın bir süredir zindanlarda mahpus, binlercesi vuslata muntazır hicret yurtlarında muhacir olarak bulunmaktalar.”
Toplumun damarlarını tıkamış olan ‘faiz, kumar, içki, uyuşturucu, fuhuş, ırkçılık, isyan, dinsizlik, haramzadelik` gibi onlarca hastalıktan toplumu kurtarmaya çalışan ve bu yolda emeklerini, zamanlarını, imkânlarını, yarınlarını, gençliklerini feda eden bu Yusufileri gündem yapmayacağız da neyi gündem yapacağız?
Sorunlar düğümü, düğümlendiği yerden çözülür. Bu toplumun başına örülen çorapların düğümü de Müslümanlara kurulan tuzak ve kumpaslarla düğümlenmiştir. O zaman, bu düğüm de Yusufilerin ve ailelerinin seslerine ‘lütufla, minnetle ses vererek, sağır kesilerek` değil ‘yeniden yargılama hakkı vermekle, adaletle muamele etmekle ve iade-i itibarla` ses vererek çözülür.