Musibetlerden ibret almak, belalardan ders çıkarmak, şer gibi görünen olaylardan hayır devşirmek, imtihanın inceliğini kavramakla ilintilidir. 15 Temmuz akşamındaki meşum darbe girişimi halkımız için ve umuyoruz ki yönetici erk için de böyle olmuştur.
İbret almak, ders çıkarmak, hayır devşirmek ‘Oğlum bina okur döner bina okur.` misali ‘Akşamdan sabaha, sohbetten muhabbete olayı/yaşananı konuşmak değil, şöyle oldu, böyle oldu, şu şöyle dedi!`lerle olmaz. O sonucu ortaya çıkaran sebepleri masaya yatırmakla, meşum işlerin faillerinin çirkin eylemlerini değerlendirmekle, birey ve toplum olarak vahşette canavarları aşan o bünyeyi semirmesinde kendi zaaf, kusur, ihmal ve yanılgılarını görmekle olur.
Darbe girişimi, öncesi ve sonrasıyla ilgili genel değerlendirmeleri başka bir zemine bırakarak bu konuda FETÖ olarak adlandırılan yapının varoluş mantığını birkaç cümleyle irdelemeye çalışalım:
İslam dünyasına dönük saldırı ve müdahalelerde akla ilk gelen haçlı seferleri, Moğol istilası, I.- II. Dünya Savaşları, sömürgeleştirme, işgal gibi doğrudan girişimlerdir. Bu girişimlerde küfür ve emperyalist blok istediğini hiçbir zaman alamamıştır. Her seferinde ciddi bir direniş ve mukavemetle karşılaşan şer cephesi ya tamamen yenilmiş ya yıpranmış ya da maskesi düşmüş bir konumda mazlumlar nazarında hep nefret ve lanetle anılmıştır.
Saldırgan tıynetini bırakmamakla beraber emperyalist blok 19. yüzyılın ortalarından itibaren strateji değiştirmiş, Müslüman topluluklar içinde hırs ve iktidar arzulu, macera heveslisi insanları tespit ederek projeler üretmiş ve bir taşla birkaç kuş vurarak amacına ulaşmak istemiştir. Üzülerek belirtelim ki bu konuda istediğini fazlasıyla almıştır.
Müslüman ismiyle bilinen beldelere ve hele hele kendi coğrafyamıza baktığımızda;
Batılı bir yaşam tarzının ebeveyn odalarına kadar sirayet etmesi,
Kültürel anlamda zihinlerde batılı done ve kavramların uçuşması,
Biri diğerine politik çıkışlar düşman ettirildikten sonra tek tek düşürülen ‘Afganistan, Çeçenistan, Irak, Mısır ve Suriye kaleleri` işin hakikatini aynel yakin göz önüne sermektedir.
Bu ve benzeri projelerin en önemlisi şudur: Batılı ve Siyonist şer cephe, Kur`an`ı öz itibarıyla değiştiremeyeceğini bir Müslüman kadar bilmektedir. Madem Kur`an kelime ve ayetleriyle değiştirilemiyor, Kur`an`ın kavramlarını ya İslami anlayışı pasifize ederek, ılımlılaştırarak etliye sütlüye karışmayan bir hale getirip ya da şiddet eksenli, astığı astık kestiği kestik bir merhametsizliğe büründürüp İslami hayattan ve kavramlardan kaçışı halklar nezdinde kolaylaştırmaktır.
FETÖ yapılanmasıyla bir toplumun 40 yıllık bir zihin yapısının ‘cemaat, hizmet, himmet, furuat, rüya, mehdi…` gibi kavramların güya övülerek, öne çıkarılarak, sarılarak(!) aslında ne kadar nefret edilecek/ettirilecek bir noktaya geldiğini görüyoruz.
DAİŞ benzeri tekfirci yapılarla da ‘cihad, ganimet, cariye, kâfir…` gibi kavramlarla tavan yaptırılan İslam`dan kaçışın özellikle Kürtleri nasıl seküler bir duruma mecbur bıraktığını müşahede ediyoruz. Yine yönetici erkin ve abdestli/namazlı bir tabandan güç alan ve onların duaları, destekleriyle neredeyse her badireyi atlatan hükümet ve erkânının ‘direniş, diriliş, ümmet` kavramlarındansa ‘demokrasi, vatan` gibi yaralayıcı ve sınırlayıcı kavramlarda ısrarının kardeşlik, beraberlik adına bir araya gelmeye çalışan kitlelerde oluşturduğu daralmışlığı da biliyoruz.
“Böylece biz, her peygambere görünen ve görünmez şeytanlarını düşman kıldık. Aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi, bunu yapmazlardı.” (Enam: 112) ayetinin diliyle sözün başında da dediğimiz gibi bunların hepsinin doğru bir perspektiften ve imtihan nazarıyla görülmesi gerektiğini de söylüyoruz.
Allah`a emanet olun!