15 Temmuz gününü tek kelimeyle şerrin içindeki hayır olarak nitelemek gerek diye düşünüyorum.
Büyük bir musibetin, felâketin, yıkımın, katliamın eşiğinden döndüğümüz bu şerden hayra bizi çıkaran sonuç
Artık ümmetin bu coğrafyaya bağlanan umutları mı,
Gözü yaşlı annelerin arşın kapısını güm güm döven ahı mı,
Samimi bir mü`minin yürek yüklü duası mı,
Yusufî ve muhacir şahbazların vuslat arzusu mu?
Bilemiyoruz; ama bu ve benzeri etkenlere bağlı olduğunu da göz ardı etmiyoruz.
Darbenin olası nedenleri, seyri, sonuçları ve yarınlara uzanacak etkileri muhakkak konuşulacak, yazılacak.
Çıkarılacak dersi ve yapılacak yorumu size bırakarak darbe günü darbeden habersiz ama darbeye uyandıran bir rüyayı sizinle paylaşacağım.
Rüya derken ‘Hoppala bizde mi rüyalara sarılacağız?` demenize fırsat vermeden malum fesat ve vahşet yapılanmasının rüyaları bulandırdığını ve rüya aldatması üzerinden zavallı beyinleri nasıl hipnoz ettiğini biliyorum ve buna rağmen bu rüyayı kaleme alıyorum.
“Anasıyla babasını yüksek bir taht üzerine oturttu ve hepsi birden Yusuf için secdeye kapandılar. Bunun üzerine Yusuf dedi ki: “İşte bu durum, o rüyamın çıkmasıdır. Gerçekten Rabbim onu hak rüya kıldı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni zindandan çıkarmakla ve sizi çölden getirmekle Rabbim bana hakikaten ihsan buyurdu. Doğrusu Rabbim dilediğine lütfunu ihsan eder. Şüphesiz O, her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Yusuf: 100)
Bu ayet bağlamında görüyoruz ki rüya, hakikate açılan bir kapı olarak ele alınır,
Kur`an-ı Kerim`de İbrahim(a.s) ve Yusuf(a.s)`ın rüyalarının ele alınış hikmetleri kavranır,
Yine rüyanın gerçek hayatın bir yansıması ve ona dair işaretlerle yüklü olduğu ihmal edilmezse hayata dair iyi bir yorum, ders ve ibret vesilesidir.
…
“Dipsiz bir kuyu… İnsanlar, bütün uğraş ve çırpınışlarına rağmen kuyunun karanlığına ve dipsizliğine yuvarlanıyor.
Tuba da bu çırpınanlar arasında. Ter her tarafını basmış, korku boğazını sıkacak gibi duruyor, ağlıyor ağlıyor, telaş ve kurtulma çabası had safhada…
Allah`ım, ne yaptık biz!
Acı bize, bu nedir, biz nereye yuvarlanıyoruz!
Allah`ım, ben ölürsem altı çocuğum ne yapacak; kim onlara bakacak!
Bu dipsiz kuyudan nasıl kurtulacağız?
Feryatlar, figanlar, yalvarışlar, pişmanlıklar, dualar derken göğün enginliğine bir kapak açılır.
Subhanallah, ay ve güneş aynı anda gökte pırıl pırıl parlamakta.
İnsanlar, sevinçle cennet misali bu yere çıkarken bilinmeyen bir ses:
- Korkmayın, Allah sizi selamete erdirdi. Dua edin hem de çokça dua edin! Hele hele seher vakitlerini unutmayın!...
Tuba kalk, kalk! Seslenen kocasıydı. Tuba Hanım, rüyanın etkisini üzerinden atamadan birkaç saat sonra darbe haberi ülkenin her yanını sardı…”
Ve sonrası malumumuz, malumunuz!