Malumumuz, İslam gönülleri hidayet adına ihya(diriltme) ve zihinleri tefekkür yolunda inşa eksenli ve öncellikli hareket etmemizi ister.

‘Seni öldürmeye gelenin sende dirilmesi` ‘Senin elinle bir kişinin hidayet bulmasının dünya mal ve makamlarından hayırlı olması`nı salık veren Peygamberî beyanlar aynı zamanda insanlara karşı muamelede yol haritamızın önemli işaretleridir. Hele hele insanların iman etmesi veya Müslümanlara karşı hile, fesat, savaş içinde olmaması halinde ‘mal, can, nesil, din` emniyetlerinin teminat altına alınması muamele noktasındaki mesafemizi ve haddimizi iyice göstermektedir.

Elbette bir Müslüman dini, canı, malı ve nesli koruma, kollama uğruna müdafaa yapar, harb eder ve bu yolda ölür; hatta onun bu yolda halis bir niyetle ölmesi onu şehitlik gibi yüce bir makama ulaştırır. Dini, malı ve canı için ölenlerin şehit olacağını bildiren ayet ve hadisi şerifler vardır.

İslam âleminde çok tartışılan intihar saldırıları ve canlı bomba gibi olaylara gelince acaba bu yanlış bir şey ve intihar mıdır, yoksa doğru bir şey ve şehitlik midir?

İntihardır veya şehitliktir noktasında iki ayrı görüş vardır. Bizim kanaatimiz ise şu yöndedir:

Eğer bunu yapan, gönlü Allah korkusuyla dolu ve ehil âlimlerin oluruyla zulmün karabasanında bir gedik açma ve “Savaş, ancak savaşanlarla ve savaşa iştirak edenlerle yapılır.” Kuralına bağlı kalarak yapıyorsa makbuldür ve umarız şehittir ki Allah Resulü aleyhis-salat ve selam`ın hayatından örnekler almalıyız. Fitneyi önlemenin yolları başka fitneler doğurmamalı veya kendisi fitnenin ta kendisi olmamalı. Ka`b b. Eşref olayı bir eylem biçimidir ancak bu bir intihar şeklinde değildir:

“Ka`b b. Eşref, muhteris bir Yahudi, meşhur bir şâirdi. Bedir zaferinden sonra, kıskançlık ve düşmanlığından Peygamberimiz ve Müslümanları hicveder dururdu. Mekke`ye giderek de müşrikleri Müslümanlara karşı tahrikte bulunur, Bedir`de öldürülen müşrikler için mersiyeler düzerek onların intikam ve düşmanlık hislerini kabartmaya çalışırdı. Medine`de ise, Müslümanların kız ve hanımlarına dil uzatacak kadar küstahlık gösterirdi.

Şiir ve hitabet, Arap hayatında büyük rol oynamaktaydı. O günün şiir ve hitabeti bugünün medyası seviyesinde tesir icra ediyordu. Dolayısıyla bu Yahudi şairin İslam düşmanlığı yalnız kendisine âit kalmıyor, etrafa da sirayet ediyordu. Bu bakımdan, Resul-i Ekrem, bu uğursuz adamın şiirleri üzerinde fazlasıyla duruyor, önüne geçmek için çareler arıyordu.

Ka`b, yalnız şiirleriyle İslam düşmanlığı yapmakla kalmıyor; hatta Peygamberimizin vücudunu ortadan kaldırmak için menfur bir plânla suikast tertipliyor.
Böyle bir adamın vücudu, İslam ve Müslümanlar için elbette zarardı. Bu bakımdan da kanserli bir hücre veya kangren bir uzuv mesabesindeki bu adamın yok edilmesi gerekiyordu.
Bu işi Resûl-i Ekrem`in müsaadesiyle ashaptan Muhammed b. Mesleme, iki üç arkadaşıyla üzerine aldı. Bir gece vakti evine giderek onu öldürdüler.
Ka`b b. Eşref gibi şöhret sahibi birinin öldürülmesi, Yahudiler arasında büyük bir panik meydana getirdi. Kabilesinden bazıları Hz. Resûlullah`ın huzuruna çıkarak, Ka`b`ın masum olduğunu, öldürülmeyi hak etmediğini şikâyet suretinde arz edince, aldıkları cevap şu oldu:

“O, bizi hicv ve Müslümanlara (diliyle) eziyet etti; müşrikleri de bizimle harbe, bizimle uğraşmaya teşvik etti.”

Bu hadiseden sonradır ki tarihte fitne ve fesat çıkarmakla meşhur olan Yahudiler, bir nebze de olsa Peygamber Efendimize ve Müslümanlara karşı yumuşak davrandılar. Açıktan açığa hakaret ve tahrikte bulunmadılar, ama adeta kanlarına karışmış bozgunculuk mesleklerinden gizli veya aşikâr hiçbir zaman da vazgeçmediler.

İslam coğrafyasındaki olaylara baktığımızda, emperyalistlerin, diktatörlerin ve Siyonistlerin eliyle Müslümanlar nice zulümler görmekte, işgaller, kıyımlar ve tecavüzler yaşamaktalar. Bu noktada din, izzet, namus, hürriyet için kendini feda etmek güzeldir, iyidir. Fakat bu işin bizzat savaşa iştirak edenlere karşı yapılması da İslam`a göre şarttır.

“Allah, zulme uğrayanların dışında, çirkin sözün açıkça söylenmesinden hoşlanmaz. Allah her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla bilendir.” (Nisa: 148) Bu ve benzeri ayetler konuyla ilgili ölçüyü ziyadesiyle göstermektedir.

Bu ölçünün son yirmi yılda fazlasıyla çiğnendiğini görmekteyiz. Savaşmayan kimselere hücum edildiği gibi, çocuklara ve kadınlara da saldırıldığı görülmektedir. Hatta böyle bir durum İslam sanki terör diniymiş ve çoluk çocuk demeden suçsuz insanları da öldürüyorlarmış, diye anlaşılmasına sebep olabilmektedir.

Son hafta içinde yaşanan şu iki vahşet ve katliam gibi suçsuz insanlara yapılması uygun değildir.

“Irak'ın başkenti Bağdat'ın güneyindeki Asriye köyünde, yerel takımlarının futbol oynadığı stadyumda intihar saldırısı düzenlendi. Sünni ve Şiilerin yaşadığı köydeki saldırıda 32 kişi hayatını kaybetti, 70 kişi de yaralandı.
Ajansa konuşan bir polis ise "Kazananlara kupaları takdim ediliyordu. Kalabalığın arasındaki intihar bombacısı kendisini havaya uçurdu" dedi…

Pakistan'ın Lahor bölgesinde bir parkta dün düzenlenen intihar saldırısında, aralarında kadın ve çocukların da olduğu en az 72 kişi öldü ve 300'den fazla kişi yaralandı. Pakistan gazetesi Daily Times'ın haberine göre saldırgan, Paskalya tatilini Pakistan'ın doğusundaki Lahor kentindeki Gülşen-i İkbal Parkı'nda geçiren, aralarında kadın ve çocukların da olduğu yüzlerce insanın arasına karışarak kendini patlattı.”

Hırs, öfke, intikam gibi duygular öne çıktığında insanı vahşi bir hayvandan daha canavarlaştırıyor. Bu insanın kimliği ve inancının çok önemi kalmıyor, bu habis duygular galebe çaldığında. Birileri haksız yere cana kıymışsa, malı gasp etmişse, namusa göz dikmişse ‘inançlı, inançsız` olması pek fark etmese gerek.

İslam adına ortaya çıkıp da İslam`ın ihya güzelliğiyle, merhamet ve adaletle alakalarını yitirmiş ve her türlü şiddeti, öldürmeyi, bombalamayı İslam adına kılıflayan grup ve örgütlerin İslam adına oluşturduğu algıyı kabul etmemek ve bunun izalesi için çalışmak ıslahat sahibi tüm Müslümanların görevidir.