“(O) İş başına geçti mi yeryüzünde içine kadar fesad vermek ve ekini ve nesli helâk etmek için çalışır. Allah, ise fesadı sevmez!” (Bakara: 205) ayeti için örnek gösterilebilecek birçok devlet, yapı veya kişi vardır.
İmtihan alanında “imkân, güç, iktidar” imtihanın en zoru olsa gerek; ne yazık ki bu imkân, eline geçtiği zaman ondan “şükür, adalet ve merhamet” devşiren çok az olur. Böyle bir imtihanın adayları genelde zalim ve şımarık olur; çünkü güç, imkân nefse ve egoya bir pay hissi verir. Bu algıya sahip yapı ya da kişiler “Benim gücüm, iktidarım veya kazanımlarım” diyerek muhataplarına karşı gaddar, merhametsiz, ötekileştirici ve yok sayıcı kesilir.
Bu tabloya kanımca tam oturan yapılardan biri de PKK/HDP/YDG-H bileşenidir.
80`li yılların karanlığa kurşun sıkma cinsinden netameli günlerinde karanlık hesapların bir kurgusu olarak ortaya çıkan ve 30 yılı aşkın bir süredir silahlı bir savaşım veren PKK kendi halkına “kan, katliam, gözyaşı, sindirme...”den başka bir şey vermiş değildir.
Devletin ve iktidarların on yıllara yayılan “inkârcı, asimilasyoncu ve baskıcı” tutumuna bağlı oluşan tepkiler sonucu aldığı oy oranını ve sürecin doğallığında halkın elde ettiği artıları ‘kendi kazanımları` olarak sunmayı başarmış(!) bu yapı, çözüm sürecinin birkaç yıldan beri konuşulduğu, işlediği ve sürdüğü bir demde yine halka rahat vermemiş. Kayıtsız şartsız boyun eğene kadar Kürdistanî halklara rahat vermemeyi de kendine ilke edinmiştir.
PKK, iftira ve karalama politikasında kendine kuma kabul etmeyecek kadar manevracıdır.
Kürt halkı adına elde edilen kazanımlar, başkasının eliyle olmuşsa buna karşı üç maymunları oynar. Onun için aslında Kürt halkının kazanımları PKK`nin istek ve arzularına bağlı sonuçlardır.
Rojava`da kendisi katleder, döner Kürt halkı katlediliyor diye Nusra`ya saldırır.
Şengal`de cepheden kaçar, kalkar Barzani`yi suçlu/işbirlikçi kendini savaşçı gösterir.
Diyarbakır, Şırnak, Bingöl`de tehdit eder, yakar yıkar, adam kaçırır kalkar HÜDA PAR ve Mustazafları hedef gösterir.
PKK ve bileşenleri aynı zamanda etek misali döner, bukalemun gibi renkten renge girer.
Bağımsız Kürdistan sloganıyla başladığı savaşa, federatif taleplerle devam etmiş, sonrasında kültürel ve geleneksel hakları/kimlik kabulü ve dil serbestliğiyle yetinmiş; şimdilerde ise yıllarca düşman bellediği TC(Türkiye Cumhuriyeti)`den IŞİD`e karşı kullanmak üzere silah isteyecek kadar basitleşmiş/teslim olmuş bir haldedir.
Kemalizm ve Türk solundan kopyaladığı çalıntı bir ideolojiye biraz da Marksizm ve Zerdüştlükten arakladığı tezleri katmış ve Kürt halkına “Senin kimliğin bu!” dayatmasını yapmıştır. Kendisinden başka güç kabul etmez ve halkın bağrından çıksa da farklı yapılara tahammülsüz bir zihniyetle “işbirlikçi, hain, kontra...” gibi ithamlarla diğer parti, grup, cemaat ve yapıları hedef tahtasına oturtmuştur.
Nabza göre şerbet sunmayı da son zamanlarda iyice devreye sokan PKK, kendisinden habersiz bir kuşun bile uçmasına tahammül etmez.
Türkiyelileşme adına nazik, yumuşak üsluplu Demirtaş`ı(!), demir yumruğunu göstermesi gereken yerde şahin kanat(!)tan Murat Karasu`yu; heykel dikme, yol kesme... gibi eylemlere karşı sivil tepki artınca ‘Bunlar bizden habersiz yapılıyor` açıklamalarıyla ortamı yumuşatan(!) Duran Kalkan`ı öne sürmüştür. Oysa tüm tavırlar aynı kuklacının olduğu için kuklalar da oldukça sırıtmaktadır.
PKK/HDP denince;
Kadına el kaldırır, adam öldürür, molotof atar, adam kaçırır, dükkân yakar, yol keser! Sonra der, ‘Halk için...`
Emin ol, yemezler; çünkü ayet seni ve yavuklusu olduğun bilumum şımarık zalimleri iyice tasvir etmekte ve tanımlamaktadır. Kur`an hakikatinden başka hakikat olmadığı için de meşruluk ve haklılık ayaklarına yatman artık para etmiyor.