Yine bir Ramazan ayında Müslüman, oruç gibi kuşatıcı bir ibadetle manen gıdalanmak isterken önceki geceden itibaren siyonist azgınlık Müslümanı, Filistin`i, insanlığı vurdu.  Bu alçakça saldırı sonucu onlarca Müslüman şehid oldu, yüzlercesi yaralı, yerleşim yerleri yıkılmış vaziyette ve birçok Müslüman da tutsak edildi.

Bu satırlar, bu ve hiçbir zulme razı olmadığımızın ve zulmün deşifresi, defî için isteğimizin yansımasıdır.

Yarım asrı aşan bir israil vahşeti yaşanmakta Filistin`de. Ümmetin gözbebeği, onuru ve ilk kıblesi işgal altında. Ölümler, kıyımlar, ambargolar dünyanın gözü önünde işlenmekte.

Önceki yıllardaki Gazze mazlumiyeti tüm sıcaklığıyla gözlerimizin önünde.

Gazze, İsrail tarafından bir açık cezaevine dönüştürülmüştü. Elektrik, su, gıda, ilaç… gibi en temel ihtiyaçlar dahi yetersiz bir halde ve bu temel ihtiyaçların karşılanmasına dahi müsaade edilmemekteydi. Gazze`ye varan yollar Siyonist teröristler tarafından bir bir tutulmuş durumdaydı ki şu an bile fark yok gibi.

Hele de Mısırlı Müslümanların başına musallat olan Sisi Firavun`unun Gazze için can damarı olan tünelleri kapatması ve Gazze`ye her türlü insanî gidiş ve girişi yasaklaması bugünü belki bu son saldırılarla daha beter bir duruma getirmiş.

“ Ey Müslümanlar, imdat eyleyin bize! Yardıma koşun! Kardeşliğinizi gösterin!” çığlıkları Gazzelilerin kulaklarımızda. Bu çığlıklar, o zaman dünya Müslümanlarını harekete geçirdi. Ümmet bir yürek, bir vücut Filistin`e yardıma koştu. Her yerde bu mazlumiyetin yanında yer aldı yeryüzü mustazafları.

Bu minval üzere “ Rotamız Filistin, Yükümüz Özgürlük!” sloganıyla yeryüzünün her tarafından iştiraklerle gemiler yola çıktı. Tamamen insani ve yardım amaçlı yola çıkan bu gemiler dahi vahşi israil`in gözünü korkutmaya yetti.

Bir korkudur, tutmuştu siyonist vahşeti… tıpkı şu an birkaç füzeyle korkudan patlayan ödleriyle sığınaklara koşuştukları gibi…

Konuya hep barışçıl(!) ve masa başı çözümlerle bakanların artık görmesi ve anlamsı lazım ki kanser hücresi hayran kurbanla tedavi edilmiyor; o hücrenin zararının men`i ancak kesip atmakla veya terapilerle yakmadır. İsrail de bugün Müslüman coğrafyanın bağrında bir kanser hücresinden farksız duruyor.

Siz sanıyor musunuz ki, İslam dünyasındaki acılar, çatışmalar, ixtilaflar, ayrılıklar farklı sancı ve sıkıntılardır. Suyun üzerindeki çer çöp gibi oluşumuz, güçsüzlüğümüz, etkisizliğimiz, ayrıştırıcı kabiliyetimiz(!) hep bir omlet pişirmek için dünyayı ateşe verecek kadar hırslı ve bencil olan israil`in siyaseti, kurnazlığı, hilesi ve ifsadıdır.

Fitne katilden beter bir hal ise, fitne kalkıp din tamamen Allah`ın oluncaya kadar cehd, gayret ve cihadın elden bırakılmaması bir vecibeyse o halde kanser hücresinin ümmeti bitkisel bir hayata düşürmesine fırsat vermemek lazımdır. En temel noktalardaki girişimleri dahi kabullenemeyen israil`in emin olun ki anladığı dil Hamas ve İslami Cihad`ın intifadasıdır.

Üç genci için her türlü meşruiyeti arkaya atıp bir memleketi bombalayan, çoluk çocuk demeden katleden bir israil`e merhamet etmek, cürümüne sessiz kalmak veya geçiştirmek insanlık ve İslam`dan nasiplenmemek demektir.  Birkaç yıl önce Mavi Marmara`ya saldıran siyonist rezilliğin o zaman meşru bir gerekçesi var mıydı? Peki, gemide suçlular mı vardı? Asker mi, eli silahlı kişiler mi? Bunun böyle olmadığını herkes gibi İsrail de biliyordu. Gemide sadece Gazze ablukasını yarmak amaçlı yola çıkmış bir sivil inisiyatif vardı. Her ülkeden gönüllüler, milletvekilleri, gazeteciler, rahipler, papazlar dahi vardı.

Bu o zaman için yeni bir yürüyüş, yeni bir dildi. Bu yeni dil, işgalcinin silahından müzakere masasına damlayan kanı örtmeye çalışmıyor. Araplar ve bütün insanlar artık anladı ki, bu insan iradesidir. Ve israil, Filistin halkına düşmanlığından önce insanlığın düşmanıdır. Filistin`in hakkını gasp etmeden önce bütün halkların düşmanıdır. O zaman dünya, Filistin davasını yeni bir dille, zilleti ve yalanı reddeden; yüzleşmeyi ve haydutların maskesini düşürmeyi hedefleyen bir üslupla okuyordu.

Ne oldu nisyanla malul ve zaafları boynuna bir alamet olarak dolanmış insanlık, “Benim oğlum bina okur, döner yine bina okur.” misali bir arpa boyu yol bile alamadı. Dünyanın en azılı teröristi, en eli kanlı canisi ve en vahşi hayvanı israil`i insanlık adına insanlık vücudundan atmaya adım atmadı/atamadı. Ellerinden Filistinli, Morolu, Iraklı, Suriyeli, Mısırlı, Türkiyeli Müslüman`ın kanı damlayan israil, dünyanın gözünün içine baka baka sırıtan ve kan içici sırıtışıyla mazlumları katleden Siyonist alçaklık bilmeli ki bunlar, kendi sonunu getirmesi için yeter!

Ey Müslümanlar! Bizler zalimin zalimliğinden ziyade Müslümanların gafletine dikkat çekmek istiyoruz. Zalimin zaten işi ortada!

Peki, “ Zalimin zulmünü defetmekle görevli” biz Müslümanlar, üzerimize düşeni yapıyor muyuz?

Yoksa birbirimizin üzerine ölümler mi düşürmeye çalışıyoruz?

Bugün belki de Siyonist alçaklığın cüretinin kaynaklandığı nokta da budur. Rabbimizin bizden istediği netice bu değildir.

Evet, Siyonist zulme, dünya istikbarına karşı sesimizi yükseltmeliyiz!

Sesimizle birlikte Allah`ı razı edecek amellerle görünmeliyiz!

Neticeye varan kulvarda ihlâsla yürümeliyiz!

Belki İbrahim aleyhisselamın ateşine su götüren kuşun suyu çok şey değildi; ama kuşun saffı belliydi. Önce bir safları belirginleştirelim.

Emin olun ki gerisi O`nun takdiridir. Biz tevekkülümüzü doğrulukla ifade edelim. Netice O`na aittir.

.....

Bu yazıda Yusufî kardeşleri yazmayı düşünüyordum; ama Kudusî kardeşlerin hukuku öne geçti.

Sanal medyayı, twiteer taglarını çoğaltalım ki,

Bilinsin #Zindanlardadayusuflarvar

Duyulsun#Zindandakiyusuflarınsesi

Öğrenilsin#Zindanyusuflarınaözgürlükistiyoruz...