İnsanın sevgisi de, nefreti de; merhameti de öfkesi de ölçülü olmalıdır. Olumlu veya olumsuz noktada ortaya çıkan davranışlar veya pratiğe yansıyan duygular, hikmet dairesinde mümin kişiliğe yakışan bir şekilde tecelli etmelidir.

Pozitif ya da negatif hisler “El hubbu lillah, el buğzu lillah” çerçevesinde olmazsa her an aşırı bir taassubun gölgesinde hem kendini hem de etrafını manevi bir yıkıma sürükler.

Düne kadar sarmaş dolaş olan, “Körler sağırlar birbirini ağırlar” misali birbirinin ayıplarını ortak kazanımlara bağlı olarak görmeyenler veya elindeki diğer bir tarafın var olan eksik, yanlış ve hatalarını bir koz olarak ileriye saklayan/biriktiren AK Parti ve Gülen Grubu dershanelerin kapatılmasının gündeme gelmesiyle birbirlerine kılıçları sonuna kadar çektiler.

17 Aralık operasyonuyla iyiden iyiye gün yüzüne çıkan kör dövüş, ahlaksız kapışma aslında Mavi Marmara olayında “İsrail`i meşru otorite” sayan Gülen zihniyetinin “hizmet edenden çok ipleri eline alıp yönetme” yaklaşımıyla dipten dibe zaten ısınmaya başlamıştı.

Bu kavganın, grup hissiyatının baskın bir unsur olarak ortaya çıkardığı aşırı tarafgir yaklaşım bu hafta itibarıyla kapışmayı biraz daha seviyesi bir aşamaya getirdi. Gülen`in ekranlara yansıyan ve milyonların şahitliğiyle vukuu bulan beddua ve lanetleşme seansı “amin!” sesleriyle grubun ortak bir tavrı tescillemiş oldu.

Düne kadar Filistinlilere karşı sözlükte karşılığı bile olmayan bir zulmün faili siyonizme, Müslümanları diri diri yakan Budist çete azgınlığına, Suriye`de gözleri yaşartan, gönlü yakan, insanlıktan utandıran vahim manzaralara, 12 Eylül`den 28 Şubat`a uzanan ve hala devam eden Müslüman sürek avına… dönük içten olmasa da dilde dahi kalmış bir bedduasına şahit olunmayan Gülen`in “hizmet” olarak bilinen kendi camiasına dönük aleyhteki yaklaşımlardan dolayı koltuklarının altı görünecek şekilde beddua etmesi ve zımni bir lanetleşme çağrısı yapması “şok”tan öte bir “şok” olarak etki yaptı.

Düne kadar, Samanyolu`ndan Zamanı`na, Dünya`sından Bugün`üne, Mehtap`ından Aksiyon`una kadar birçok televizyon kanalında ve gazete manşet/köşelerinde bütün Müslümanların terör olarak lanse edilmesi ve özellikle bir camianın “hizbu`l vahşet” olarak acımasızca eleştirilmesi hala zihinlerde tazeliğini korurken kendi grubuna dönük “Müslümanlara terör” denilmesini yakışıksızlık/hadsizlik ve densizlik ilan eden Gülen ve gurubu acaba hiç aynaya bakmıyorlar mı; yoksa insanları bir iki damla gözyaşıyla, birkaç isimsiz kahraman hikâyesiyle, bazı hizmet çalışmalarıyla(!) hala kandıracaklarını mı sanıyorlar?

Tek kelimeyle “El insaf ve`l merhamet!” diyoruz.

….

Bu bağlamdan hareketle İslam`da dua, beddua ve lanetleşme hakkında birkaç ayet ve hadisi zikrederek işin doğrusunu, Müslüman`ın bir diğer Müslüman`la şartlar ne olursa olsun “Kardeşlik hukuku”nu göz önünde bulundurması gerektiğini siz kıymetli okuyucularımın takdirine bırakıyorum:

“Kâinatta hiçbir şey yoktur ki hamd ile Allah`ı tesbih etmesin, O`nu anmasın, O`na dua etmesin. Fakat siz onların bu tesbihlerini, zikirlerini, dualarını anlamazsınız…” (İsra:44)

“… De ki, duanız olmasaydı Allah katında ne ehemmiyetiniz vardı.” (Furkan:37)

“Rabbinize alçak gönüllüce ve gizlice dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez.” [Araf: 55]

“Bir kimse kendisi için istediğini mü`min kardeşi için istemedikçe hakiki mü`min olamaz.” (Hadis-i Şerif)

“Ben lânetçi olarak gönderilmedim.” (Müslim, birr 87)

“Yapılan bir lânet(beddua) yerine (edilene) vardığında ( o lanet) haksız yere yapıldığını görünce sahibine döner.” (Tirmizî, birr 48; Ebû Dâvûd, edep 45)

Hz. Peygamber (sav) sahabelerine dönerek: “Allah`a günahsız dillerle dua edin!” buyurdu. Efendimizin bu sözünü işiten yanındakilere: “Ey Allah`ın Resulü, bu nasıl mümkün olabilir?” diye sordular. Bunun üzerine Efendimiz şöyle buyurdu: “Birbirinize dua edin! Çünkü ne sen onun, ne de o senin dilinle günah işlemiştir.”

Allah için birbirini sevenlerden ve buğzumuzun Allah için olması temennisiyle Allah`a emanetsiniz!