Ağaca balta vurmuşlar. Sapı bedenimden, demiş.

Bu söz, insanın kendine yakın bildiği, dost gördüğü veya emek verdiği kimselerden bir kötülük gördüğü zaman ve vaziyeti anlatır. Bugün, Gazze ve Lübnan’daki zulmü, vahşeti,  katliamı düşmandan sanırız; ama bu cürmün içinde -maalesef- kendine ‘Müslümanım diyen kişi, camia, ülke ve idarecilerin’ çoğunun payı vardır.

Müslüman kişi, camia veya devletler kardeşlerine, emanetlerine ve kutsal beldelerine sahip çıksaydı bugün sayıca azlığından dolayı kendisine birer kova su dökülünce dahi selde boğulacak olan siyonist alçaklık böyle lakayt, layüsel ve zalimce davranabilir miydi?

Bu sözler, sitem ve ah u vah’ımın en somut örneği yakın zamanda Suudi Arabistan’da, Kâbe’nin dijital görüntüsü önünde ahlaksız şarkıcı ve dansçıların sergilediği edepsizlik ve hürmetsizlikti.

Mekke ve Medine’nin yönetimi gerçekte Suudi alçaklığının hakkı mı?

Suudi yöneticileri ‘hadimu’l-harameyn’ mi yoksa ‘hainu’l-harameyn’ mi?

Hac, Müslümanlar için büyük ve manevi bir ibadet atmosferidir.

Kendisinde apaçık ayetler, Allah’ın şiarları, harem mekânlar, İbrahim’in makamı olan ve ziyaretine gidenin emniyet ve güven bulması gereken Beytullah, maalesef Müslüman’a kindar, mezheplere hazımsız, davetçilere azgın, İslam düşmanlarına karşı ise el divan pençe bir ihanet şebekesinin tasallutundadır. Farklı zamanlarda ve zeminlerde hizmet adına ahkâm kesen Suud yönetiminin Allah misafirlerine yaklaşımı da gidip gelenlerin şehadetiyle çok kaba, incitici ve lakayttır. Hatta bu tavır, 1979’da Cüheyman el-Uteybi ve onlarca arkadaşının, 1987’de 400 civarında İranlı hacının Kâbe’nin avlusunda katledilmesine kadar varmıştır. Allah’ın evinin avlusunda Müslümanları şehit etmekten çekinmeyen, Kâbe’nin dijital görüntüsünü birkaç aşüfte dansçının terbiyesizliğine sahne yapan Suud ihaneti, Gazze ve Lübnan’ı da çabucak gözden çıkarmış/çıkaracak bir tavrın da izahıdır.

Her yıl resmi rakamlarla milyonlarca insanın aşkla akın ettiği hac mevsiminde hacılara ilgi yok denecek şekildedir. Hac kurası, hacca kabul, vize işlemleri, lüks seyahat kategorisinde Müslümanların cebinden hortumlanan astronomik paralar… Tüm bu zorluklara karşın sanırsınız Haram beldelere hiç kimse gelmemiştir…

Bir bakmışsın softa birileri bir hacıyı sakalı olmadığı için sığaya çeker, bir diğeri başka bir hacıyı saf düzeni adına rencide eder, itip kakar, başka birileri ukalaca Allah’ın evinin misafirlerine kabaca hitap eder… Sanırsın küçük bir çocuğa veya suçlu bir kişiyedir bu muameleler.

Dünya Müslümanları için buluşma, kaynaşma ve kıyam merkezi olan umre ve hac buluşmaları, Suudi’nin vahdete ve ittihada olan düşmanlığı sebebiyle kendi asıl işlevinden o kadar uzaktır ki… Gazze ve Lübnan’daki işgal, yıkım, katliam ve açlık göz önündeyken ayrı renk ve dillere sahip Müslümanların bilinç, kardeşlik, dertleşme ve istişare adına hiçbir şey yapamadan geldiği gibi eli boş dönmesi büyük bir hayal kırıklığıdır.

İlk kıblemiz Mescid-i Aksa ve Kudüs on yıllardır siyonist tasallutu altındadır. Gazze’de on dört aydır eşine rastlanmamış bir katliam ve vahşet yaşanmaktadır. Protestoları, tepkileri, ültimatomları geçelim, bugüne kadar, Allah’ın evinin avlusunda mazlum kardeşleri için bir duayı dahi çok gören veya buna dahi müsaade etmeyen Suud-ABD yönetimi, Kâbe’nin yansıması etrafında yapılan saygısızlık ve edepsizliği pişkince geçiştirebiliyor.

Bu ve geçmiş yıllardaki Suud uygulamaları gösteriyor ki işgal altında olan sadece Mescid-i Aksa değildir. Kâbe ve Mescid-i Nebevi’de büyük bir Vahhabi ve Batı yalakası bir zihniyetin işgali altındadır. Üç mukaddes beldemizi, haremimizi ve mabedimizi bu işgallerden kurtarmak için büyük özveri geliştirmeli ve mücadeleci bir çaba sürdürmeliyiz.