Gazze’de yaşanan vahşet 9. ayına girdi. Gazze direnişi, Filistin halkına uygulanan soykırım, katledilen canlar, yıkılan binalar ve artık sayılan sayılar üzerinden ifade edilse de biz bu durumun sayıdan da öte bir mana taşıdığını biliyoruz.
Bu mana günün birinde bütün insanlığı kuşatacak.
Bazıları, işin hakikatini fark ettiğinde yapıp ettiklerinden pişmanlık duyacak, bazıları da bildikleri hakikatin onlara vereceği dünyevi ve uhrevi güzelliklerle mesrur olacaklar.
Yani Gazze’de son gülen iyi gülecek; çünkü biz inanıyoruz ki;
‘Akıbet/Güzel ve kazançlı sonuç muttakilerin olacaktır.’
Peki, gelinen noktada Gazze’deki İslami direniş için bir zaferden söz edebilir miyiz?
Muhakkak edebiliriz; çünkü bizim inanç dünyamızda zafer; sayılar, somut göstergeler ve zahiri neticeler ile ilintili değildir.
Bizde zafer ‘Allah’ı razı edecek çizgide yürümek, O’nun istediği şekilde hareket etmek ve rızasını kazandıracak tutum sergilemektir.’
İlahi rıza tecelli edince;
Kendi ecelimizle de ölsek muzafferiz,
Düşman eliyle vahşice katledilsek de –şehadet ödülü vesilesiyle- muzafferiz.
Yaşasak da davamızı izzetle omuzladığımız için muzafferiz.
Gelin, gelinen noktada Gazze’nin dünyayı dirilten direnişle nasıl muzaffer olduğunu rakamlar ve somut verilerle ortaya koyalım:
Bütün şer güçleri arkasına alıp ekonomik ve siyasi eldesiyle ilişilemez, yenilmez sanılan siyonist düşman geride bıraktığı binlerce ölüsü, aralarında çok sayıda üst rütbeli bulunan yüzlerce esirle ekarte oldu.
1948’den bu yana hep sinsice, alçakça güç kullanarak gasıp bir edayla Filistin halkının topraklarına çöken ve yerleşimci ismiyle kendini meşrulaştıran Siyonist ihanet 500 bin yerleşimcinin kaçıp gitmesine engel olamadı. Hep başka istihbaratlara tahakküm eden ve gölgesine bile ulaşılamaz sanılan Efsane(!) MOSSAD istihbaratı Aksa Tufanı karşısında gözünün önündekini göremeyen köre dönüştüğü gibi binlerce sayfalık bilgisini HAMAS’a kaptırdı.
İngiliz işgali, Siyonist çeteler işgali ve terör devleti işgali… Yüz yıldır, işgal hep gasıp düşmanın eliyle yapıldı. Oysa gün geldi, devran döndü direniş grupları hatırı sayılır topraklar ele geçirdi ve gasıp işgalciye pılını pırtını toplattı. Yenilmez denilen ordu, yalın ayaklı direniş karşısında ‘kartondan asker mizanseni’ni sergilemekten ve hırsını, öfkesini Gazzeli annelerden, babalardan, çocuklardan ve mamur yerlerden almaktan başka bir şey yapamadı.
Halklara hep ‘medeniyet’ pazarlamaya çalışan Batı’nın bedevi yüzü,
Sadece siyoniste yaşam hakkı veren ‘Normalleşme’ planı,
İbrahim peygambere atfedilen meşum antlaşmalar,
Yüzyıl Anlaşması olarak kukla idarecilerin önüne konan nifak planı,
Yahudi devlet fikri, vaad edilmiş topraklar safsatası, ittifak içinde olduğu sanılan düşmanın pamuk ipliğine bağlı birliği,
Kolluk kuvvetleri gibi görev gören sansasyonel Siyonist medya,
Adı duyulunca ülke bütçeleri kadar yatırım yapılan israil şirketleri ve pazarı…
Ve daha nice camdan kuleler Yahya Sinvar, Ebu Ubeyde, Ebu Hamzaların akıllara hayranlık veren komutasıyla direniş minderinde tuş ve nakavt olmadı mı?
7 Ekim’den bu yana devam eden Aksa Tufanı;
Filistin, Kudüs ve Mescid-i Aksa davasını ümmetin merkezi konumuna geri getirip Yemen, Lübnan, Irak başta olmak üzere dünyanın her yerinde ümmetin gurur duyduğu cihad ruhunu yeniden canlandırmadı mı?
Bu direniş vesilesiyle bütün dünyanın modern psikolojik ve sosyolojik teorileri ‘esirlere yapılan insani muamele, insani formda yürütülen deha siyasetle’ çürütülmedi mi?
Aksa Tufanı’yla işgalci zindandaki müminler yeniden özgürlük umudu kazandı.
Hicretteki muhacirlerde Filistin’e dönebilme umudu oluştu.
Arap halkları ve ümmetin Mescid-i Aksa’nın özgürleşeceğine dair güveni canlandı.
Ve avlusunda saf tutulacak günlerin muştusu hissedildi.
Bunun ‘Zafer’den başka adı var mı?