Gazze halkı, siyonist ve emperyalist vahşet ittifakıyla büyük bir kıyımdan geçiriliyor.
Bu doğrudur.
Gazze, dört bir tarafıyla virane, harabe ve enkaza dönmüş hayalet bir şehir gibi duruyor.
Bu da doğrudur.
Bütün bu doğrularla birlikte;
Gazze, binlerce zahiri kayıp, on binlerce can ve milyonlarca maddi yıkıma rağmen iç dinamikleri ve manevi yönüyle insanlığı diriltiyor.
Gazze; kıyamı, cihadı, sabrı, tevekkülü ve teslimiyetiyle bize yeni, doğru, hak ve makul bir yaşamın kodlarını öğretiyor.
Gazze; bir yandan vicdan sahiplerini harekete geçiriyor, bir yandan dost düşman yüzleri deşifre ediyor, bir yandan da Batı’nın yıllarca ‘medeniyet, özgürlük ve eşitlik’ güzellemeleriyle allanıp pullanan şeytani yüzünü ifşa ediyor.
Bu yönüyle Aksa Tufanı ve Gazze halkının izzetli duruşu tüm insanlığa akademik bir kürsü oluşturacak kadar dersler ve tecrübeler içermektedir.
‘Bilen bilir, bilenin bilmeyene anlatması lazımdır.’ İlkesiyle duyarlı, bilge ve vicdanlı âlimler, aydınlar, aktivistler, yazarlar ve sanatçılar Batı’nın gerçek yüzünü, kanla dolu vahşi tarihini, aslında bir edeniyet(aşağılık) olan (M)edeniyetini anlatmaya çalıştılar. Ama Batı; bilgi, siyaset, ekonomi, güç ve teknoloji ile elde ettiği üstünlüğü algı oluşturmada, hedef saptırmada, gerçek yüzünü kamufle etmede ustaca kullandı.
Batı yıllarca, kendini doğal hayata duyarlı, insan haklarına saygılı ve özgürlüklere taraf olarak pazarladığı gibi bu koca yalana yıllarca insanları inandırdı. Oysa Batıl Batı’da İslam’a ve insanlığa karşı biriken nefret ve düşmanlık durdukça Batı’nın insan hakları, özgürlük ve eşitlik gibi bir çabası olmaz.
Gücünü işgal, sömürü, talan, kıyım, hile, makam, imkân, para, asker ve teknolojiden alan bir irade hak ve hukuktan yana durur mu?
Mazlum ve mağduru savunur mu?
Biçare ve muhtaçlara kucak açar mı?
Siz bakmayın, Batı’nın kendi ülkelerinde ve yönetim alanlarında her türlü insan hakkına saygılı gibi görünen tavırlarına, özgürlük beldeleri olarak lanse edilen ‘New York, Paris, Londra ve Brüksel’lerindeki isteyen istediğini yapıyor masallarına.
Batı’nın kendi içindeki bu iltimas, rahat hareket etme, isteyen istediğini yapar tavırlarına…
Hepsi koca bir yalandır.
Batı, kendi batılına dokunulmadıkça ilişmediği içindir aldandığımız.
Batı, kendi yönetimlerine karşı ayaklanma olmadığı içindir yanıldığımız.
Batı, kendi menfaatlerine ilişilmediği içindir kanmışlığımız.
Bakın, bugün batılına, zulümden yana oluşuna, siyonizme kol kanat gerişine, yönetimlerine ve menfaatlerine sokaklarında ve üniversite kampüslerinde Gazze’den ve mazlumlardan yana sesler yükseldiği, eylemler çoğaldığı için Batı denilen insanın şeytan versiyonları nasıl da çabucak özgürlük putlarını yok sayıyorlar, insan hakları hikâyelerini sümen altı ediyorlar. En değerli ve başarılı akademisyenlerine ters kelepçe takıyorlar, okul birincilerinin diplomalarını geçersiz kılıyorlar, sporcuların madalyalarını geri alıyorlar ve gençleri yaka paça gözaltına alıyorlar.
Çok yakın zamanda -daha birkaç gün önce- Yahudi yazar Naomi Klein’in şu satırları bu gerçekliği tüm çıplaklığıyla resmeden en içeriden bir itiraftır:
“Bu akşam sizlere söylemek istediğim şey, halkımızın çoğunun sahte putlara taptığıdır. O put tarafından tutsak edildiler, sarhoş oldular, onunla kirletildiler. Ve o sahte putun adı Siyonizmdir.”
Siz alın, o siyonizmin yanına ‘Demokrasi, Liberalizm, Modernizm’ gibi diğer ideolojik paçavraları kırmızı başlıklı kurt pardon zulüm maskeli özgür(!) Batı bütüncül resmedilmiş olur.