Geldiğimiz noktada bazen kalemi bırakıp hiç yazmamak, dilimi susturup hiç konuşmamak; gülmeyi, yeme ve içmeyi kendime haram kılmak istiyorum. Çünkü acziyetimden, bir şeyler yapamamaktan, bir şeyler yapılmamasından, nemelazımcı tavrın neler yapabilirim/yapmalıyım tavrından çok çok fazla olması karşısında mahcubum, Rabbimden hayâ ediyorum ve Gazzeli mazlumlardan utanıyorum. Her şeyden önce insanlığımdan dolayı milyarlarca insanın niteliksizliğinden ve insan müsveddesi olmasından iğreniyorum.

Dünyanın gözü önünde, Müslüman devletlerin yanı başında beş aydır ümmetin izzeti çiğneniyor.

Yüreğimizin bir yanı Mescid-i Aksa kanlı potinlerin işgalinde, Gazze yok ediliyor.

Çoluk çocuk, kadın erkek, yaşlı genç ayırt edilmeden insanlar vahşice ve topluca katlediliyor.

Ama ‘Dostlar alış verişte görsün!’ dışında birkaç edilgen tepkiden başka ciddi bir karşı çıkış yok, bir cephe alış yok, bir ambargo yok, siyonizmin iflahını kesecek Haybervari bir boykot yok!

Birkaç milyon siyonist azgından bu kadar mı korkulur?

Bu kadar mı çekinilir?

Onlara hasım olmak, karşı çıkmak, onlarla ticari ilişkileri kesmek, onlara boykot uygulamak, askeri çıkarma yapmak çok mu zor?

Uluslararası konsensüs mü dedi birileri?

Ulusal menfaatler mi diyor bizden dediklerimiz?

Hiçbir şey yapılmadığı halde, elimizi ve sırtımızı bu yükün altına mı bıraktık deniliyor?

Allah aşkına bir şey yapmıyorsunuz/yapamıyorsunuz anlıyorum; ama dünyayı, insanları, bizi ayakta tutan vesilelerden binlerce masum çocuk ve beli bükülmüş ihtiyarın katledilmesi de sizi sarsmıyorsa, harekete geçirmiyorsa ve gürleyen bulutlarınızı İHA, SİHA yağmuru olup yağmıyorsa ‘Lütfen gölge etmeyin başka ihsan istemez!’

Biz Kudüs’ü seviyoruz, Mescid-i Aksa sevdalısıyız mı diye konuştu, yazılar yazdı ve şiirler dizdi birileri?

Kusura bakmayın efendiler(!) sevgi, bir iddiadır ispat ister.

Sevgi bir taraf ilanıdır, bedel ister.

Sevgi, sevilenle içselleşmektir ona gelen her zorluğu göğüslemeyi ister.

Eğer bir idareci, yönetici veya güçseniz sevginizin Gazze’deki ispatı İsrail’e posta koymak, onunla her türlü ticari, siyasi ve ekonomik ilişkiyi askıya almaktır. Gerekirse askeri müdahaledir; yoksa gönlün daralması, gözün yaşarması, sözle yetinilmesi ve –maalesef- bir dernek, vakıf misali gösteri, miting, basın açıklaması ile geçiştirmek sevgi değildir.

Eğer bir entelektüel, akademisyen, vaiz, imam, yazar veya çizerseniz sevginizin Filistin’deki ve diğer mazlum coğrafyadaki yansıması zulmü konuşmanız, anlatmanız, yazmanız, eldeki tüm imkânlarla hançereniz yırtılana kadar duyurmanız ve zulümden beri olduğunuzu, zulmün hasmı olduğunuzu kaleminizle, mikrofonunuzla, elinizin gittiği her paylaşım sitesiyle cümle âleme ilan etmenizdir.

Eğer bir vatandaş iseniz, toplumsal bir rolü ve statüsü olmayan kendi halinde bir baba, anne, esnaf, işçi ve köylü iseniz sizin de sevginizin ispatı mazlum Gazze ve tüm mazlum halklar için her türlü meşru tepkiselliğin içinde yer almanız, cebinizdeki maddi imkân kadarınca cihad saflarını ekonomik olarak desteklemeniz, sosyal medya platformlarında gevşemeden, gevşetmeden zalimin zulmünü ve mazlumun ahını paylaşmanız, telin etmeniz; boykota gücünüz ve yapabilirliğiniz kadar dâhil olmanız ve bütün bunları pekiştiren bir aşk ve arzuyla dua halini muhafaza etmenizdir.

Sevgimde samimiyim diyorsanız, diyorsak o zaman makamımız, imkânımız, gücümüz ve çapımız kadarınca sevgimizi ilan edelim ve ispat edelim ki gönlümüze ekilen hüzün yerini sevince, gözümüzden dökülen yaş yerini tebessüme bıraksın!

Biraz daha mı bekleyelim?

Ramazan’ı kahır içinde geçirmek mi istiyoruz veya istiyorsunuz?

Allah’a dost olanlara, Allah için koşanlara ve izzetini koruyanlara selam olsun!