Gelinen nokta itibariyle bu konuda söylememiz, konuşmamız ve yazmamız gereken şeyler çoktur. Kudüs ve Aksa bilincinin kazanılması, ilgili konuların bilinmesi, Filistin davasının canlı tutulması ve süreklilik kazanması önemlidir.

Düşmanın gücü, algısı, dezenformasyonu ve zulmü karşısında oluşan ve oluşturulan psikolojik yenilgiyi yok etmek ve İslami uyanışın büyümesi için umutlu olmalıyız.

Bu kutlu mücadelede an, zemin, şartlar ve imkân neye elverişliyse onu devreye sokmak lazımdır.

Cihad, infak, davet, boykot, dostluk, sevgi ve dua zincirine gücümüzce dâhil olmalıyız.

Allah’ın dinine, İslam davasına, hak yola, adalete, masumlara ve mazlumlara düşman olan kim varsa büyüğünden küçüğüne, ABD’sinden israil’ine, NATO’sundan AB’sine, kumandayı tutan elden kumandayla yönetilen yerli işbirlikçilerine hepsini bir silsile kabul edip onlara karşı Allah için öfkelenmeli, mümine yakışır izzetle karşı koymalıyız.

Bizi öldürmeye gelenlere dahi İslam ahlakı ve Müslüman duruşu ile davranıp onların hidayetine vesile olma yolları aramalıyız.

Aksa Tufanı vesilesiyle Doğu’dan Batı’ya vicdanlı ve duyarlı insanlarda İslam’a ve Müslümanlara karşı oluşan merakı ve ilgiyi onların İslam davasını anlaması, tanıması ve kabul etmesi için doğru kanalize etmeliyiz.

Kudüs ve Aksa davasını zihinlerde, yüreklerde, beldelerde ve evlerde diri tutmak için Kudüs’ü ve Aksa’yı anlatan, yansıtan ve göz önünde canlandıran afiş, broşür, resim, tablo ve yazılarla her mekânı donatmalı ve süslemeliyiz.

Özelde HAMAS’ın genelde cihada adanmış tüm Müslümanların haklı davasını anlatabilmek için rol model bir kişilik kazanmalı, dijital medyalarda doğru, sağlam ve hikmetli içerikler hazırlamalı ve bunları ulaşabildiğimiz herkese iletmeliyiz.

Dün Afganistan, Bosna, Yemen, Suriye ve daha birçok İslam beldesinde katliamlar yapılırken düşmanın yanında yer alanları, sessiz kalanları unutmadığımız gibi Gazze’de katliam yapanları, oranın mazlum halkını aç susuz bırakanları, israil’le ticaret yapanları, bu terör çetesini ekonomik olarak ayakta tutmaya çalışan uzak yakın hiç kimseyi unutmayalım ve zihnimizin bir tarafına kaydedelim.

Mekke, Medine, Kudüs, Şam, İstanbul, Kurtuba ve Diyarbakır gibi dünden bugüne kadar İslam davasına merkez olmuş mekânlarla ilgili okumalarımızı çoğaltmalıyız. Müslümanlar bu beldeleri fethederken nasıl bir bilinç, ruh hali ve duruşla hareket etmişler; buralar düşman işgaline, istilasına ve müdahalesine maruz kalırken ne gibi zaaflar oluşmuş, hangi tavizler verilmiş iyice bilmeliyiz. Ki bu tecrübeler ve yanılgılar bize bir yol gösterici olsun.

“Almazsak ölmeyiz; ama alırsak ölecekler!” şuuru ile hareket etmeliyiz.

Okullar vurulurken çocuklar, kadınlar ve gençler vahşice katledilirken Kudüs ve Aksa uğruna canını ve malını ortaya koyan mücahidlerin, düşlerinde Mescid-i Aksa’yı gören yüce gönüllülerin, sözü ve kalemiyle Kudüs davasını canlı tutmaya çalışanların hürmetine bu davanın çorbasında tuzu olanlardan olmayı elden bırakmayalım…