Filistin ve Kudüs konusunda düşmanın kavram kavgasına ve kandırmasına kapılmamalıyız.

Çünkü İsrail (Yakup) de bizimdir, Süleyman Mabedi de bizimdir.

Siyonist alçaklık, kavramlarımızı ve sembollerimizi sahiplendi diye kendimiz olandan vazgeçmeyiz, vazgeçmemeliyiz.

Hristiyanlar, 1100’lü yıllarda Kudüs’ü ele geçirince Müslümanlara da Hristiyanlara da hayat hakkı tanımadı. Bu iki topluma ait ne varsa yaktı, yıktı. Yahudiler de Kudüs’ü işgal edince haçlı azgınlığını aratmadılar. Hatta arz-ı mev’ud ve seçilmiş ırk yalanıyla benzeri görülmemiş vahşetler yaşattılar, yaşatıyorlar.

Müslümanların idaresi ise hem Kudüs hem tüm dünya için ‘rahmet, barış, güven, huzur, imar ve inşa’ demektir. Hz. Ömer’den 1948’e kadar geçen 800 yıllık İslam yönetiminde Kudüs’ün üzerinden adaletin gölgesi eksilmedi ve huzurun iklimi hiç bozulmadı.

Hristiyan haçlının vahşet dolu 10 yıllık iktidarı hariç tarih dün buna şahitti, gelecekte de bu şahitliği yeniden yapacaktır inşallah.

Hz. Yakup’tan bu yana İsrailoğulları olarak bildiğimiz kavim, kelimenin tam anlamıyla ‘bir musibet, bir illet, bir ihanet, bir döneklik ve bir isyan’ demektir.

Yusuf’a kardeşlerinin yaptıkları, Musa’nın onların elinden çektikleri, İsa’ya karşı kinleri ve buğzları, Hz. Peygamber’e aleyhi selam karşı tahammülsüzlükleri, inatları, isyanları ve hadsizlikleri ve bugün Filistin’de onların eliyle gerçekleşen vahşet ve kıyım…

Batı, ABD aslında Yahudileri sevmez; ama buna rağmen destekler. Niçin?

Yehova Şahitleri, Yahudileri sevmez; ama buna rağmen destekler. Niçin?

Yahudilerin %10’luk bir kısmı israil’i devlet olarak görmez ve telin eder. Bunlar aynı zamanda Filistin’i destekler; ama gerçek böyle midir?

Aslında hepsinin kendi bağlamında var olan bir Mesih beklentisi ve Yahudi belasını kendinden uzaklaştırıp Müslümanlara musallat etmek için böyle bir tabloyu ortaya çıkarır. Bu sebeple;

Siyonizm, bir ırk davasıdır.

Siyonizm, insanlığı hor görenlerin ideolojisidir.

Siyonizm, menfaati için her şeyi yakıp yıkabilmenin adıdır.

Siyonizm, emperyalizmin en rezil derekesidir.

 

Kudüs, ilk kıblemiz…

Kudüs, İsra ve Miraç şehri…

Kudüs, Mekke ve Medine’den sonra üçüncü mukaddes beldemiz…

Mescid-i Aksa, kendisine ziyaretin yapılması istenen üç kutsal mescitten biri…

Kudüs; Diyarbakır, İstanbul, Tahran, Şam, Kabil, Kahire, Bağdat ve nice İslam şehrinin merkezi koordinatıdır. Orası hür olursa bu şehirler de hür olur, orası düşerse bu şehirler de düşer…

Kudüs, bu ve benzeri birçok sebepten dolayı bir coğrafya meselesi değildir.

Kudüs, bir iman ve akide meselesidir.

Gazze Direnişi ve Aksa Tufanı’nın ilk gününden bu yana gördüğüm şudur: boykot gerçekten önemlidir ve büyük bir etkendir. Anlatılır ki “Savaş boyunca bir adam her gece saray önünde tek mumla protesto yaptı. Bir muhabir yanına gelip ‘bu küçük protestonuzun bir şey değiştireceğine inanıyor musunuz?’ diye sorar. Adam: ‘ Ben buraya onları değiştirmek için değil, onlar beni değiştirmesin diye geliyorum. İnsanlığımı benden almasınlar, kendim insan kalabileyim diye…”

Bu sebeple Filistin, Aksa ve Gazze’yi gündemimizden çıkarmayalım. Durmayalım, hep konuşalım, hatırlatalım, infak edelim, boykot edelim, tekrar dua edelim, hep dua edelim. Yürürken, otururken, yatarken, kalkarken, gökyüzüne bakarken, çocuk sesi duyduğumuzda ve kuş cıvıltısı işittiğimizde hep dua edelim.

Basit sorunları öncelemeye utanalım. “Amaan ne yapabiliriz?” dedikçe bilelim ki biz de mesulüz, unutmayalım. Bu ateş sönene kadar aktif olalım, ayakta olalım, eylem halinde olalım.