#AksaTufanı ile bir korkudur, tuttu siyonist vahşeti ve bütün işbirlikçilerini…

Bu korkuyu patlayan füzeler ve ele geçirilen askerlerle daha iyi görebildik…

Siyonist işgale ve barbarlığa nemelazımcı, hedef saptıran veya barışçıl(!) ve masa başı çözümlerle bakanlar artık anlamalı ki kanser hücresi hayran kurbanla tedavi edilmez. Onun tedavisi kesilip atılmasıdır. İsrail de Müslüman coğrafyanın bağrında ümmet bedenini içten içe çürüten bir kanser hücresinden başkası değildir.

İslam dünyasındaki acı, çatışma, ihtilaf, ayrılık, sancı ve sıkıntılar; Müslümanların suyun üzerindeki çer çöp gibi oluşu, güçsüzlüğü, etkisizliği, ayrıştırıcı kabiliyeti(!) en temel sebebi israil’in vahşet ve barbarlık üzerine kurulu siyaseti, kurnazlığı, hilesi ve ifsadıdır.

Fitne, katilden beter diyoruz. İsrail’de ikisi de fazlasıyla var. Hem de insanlığı bir anda yok eden cinsten bir fitne anlayışı ve katliam tarzı…

Madem, hal böyledir, fitne kalkıp din yalnız Allah'ın oluncaya kadar cihattan başka seçenek olmamalı ve kabul edilmemelidir. Temel insani ihtiyaç ve gereksinimlerde dahi tek seçeneği ‘kan, öldürmek, yıkmak ve bombalamak’ olan İsrail’in anladığı tek dil intifada ve tufandır.

Meşru bağlamda bir saldırı karşısında dahi her türlü meşruiyeti arkaya atıp Gazze’yi -yerleşim alanları, evler, hastaneler, camiler ve kiliseler ayırdı yapmadan- geceler boyu aralıksız bombalayan, çoluk çocuk, yaşlı genç demeden katleden bir israil'e merhamet etmek, onun cürmüne sessiz kalmak veya vahşetini geçiştirmek insanlıktan yoksunluktur.

Ellerinden Filistinli mazlum, masum ve biçarelerin kanı damlayan siyonist alçaklık bilmeli ki bunlar, kendi sonunu getirmesi için yeter!

Ey Müslümanlar! Zalimin zalimliği ve vahşinin vahşeti malumumuz.

Peki, Müslüman’ım diyen çoğunluğa ne oluyor?

Bu katliama sessiz, tepkisiz, nemelazımcı ve HAMAS’ı çeşitli iftiralarla suçlayabilecek kadar tarafgir, faşist ve vicdan yoksunu kalabiliyor.

Müslümanın “Zalimin zulmünü defetmek veya zulme sessiz kalmamak gibi bir görevi” yok muydu?

Yoksa Müslüman dünya vehni ve ‘benden değil’ taassubu içinde Gazze’nin üzerine düşen ölümlere razı mı?

Belki de Siyonist alçaklık, bu duyarsızlık, yalnızlaştırma ve nemelazımcılıktan cüret alıyor. Oysa Rabbimiz, biz Müslümanlardan kardeşimizin yanında, lehinde, safında olmamızı istiyor.

Evet, Siyonist zulme, ABD şeytanlığına karşı sesimizi yükseltmeliyiz!

Sesimizle birlikte Allah’ı razı edecek amellere bürünmeliyiz!

Neticeye varan yolda, meydanda ve mekânda ihlâsla yürümeliyiz!

Siyonist saldırganlığın korkaklığını kadın ve çocukları hedef alarak örtmesi, Kassam’ın yiğitleriyle bire bir çatışmayı göze alamayan ürkekliği, İslam düşmanlığı kaynaklı kinleri kadar bizler de aşkla, şevkle ve cesaretle cihad saflarını sıklaştırmalıyız!

Müslüman idareciler, Gazzeli mücahitleri siyonistle ateşkese teşvik etmemelidir.

Bu tufanın ortasında mağlup bir israil için ateşkes demek;

Ciddi bir nefeslenme ve rezilliğin ifşa olmaması demektir.

Yeniden toparlanmak, kendi kamuoyunda yükselen korku dolu itirazları yatıştırmak, silahaltına aldığı askerlere vahşice öldürdüğü kadın ve çocuk fotoğraflarını, yıkım manzaralarını gösterip moral(!) aşılamak demektir.

Yeni saldırı, vahşet, canilik ve yıkımlar için strateji geliştirmek ve yol aramak demektir.

Bu sebeple Müslümanlar aralarındaki tüm ayrışma, tartışma ve çatışma unsurlarını bir tarafa bırakmalı ve vahdeti tesis etmelidir, güç göstermelidir. Mecbur da kalsa, aç ve açıkta da olsa siyonist ve emperyal malları tez elden ve her zaman için boykot etmelidir.

Birey, STK, toplum veya devlet demeden Müslümanlar ellerindeki 'dua, maddi yardım, sosyal medya, lojistik ve askeri destek' gibi tüm imkânları seferber etmelidir.

Sonrası mı “Sabah yakın değil mi?” müjdesinin tecellisi olur inşallah!