Batı etkisiyle bugün birçok ülkede aile kurumu ve kadın hedef alınmaktadır. Bu hedef alma açıkça yapılmayıp ‘hak, tercih, özgürlük ve modernizm’ gibi kılıflar ve yasal düzenlemelerle meşru gibi gösterilmeye çalışılmakta ve sanki ‘bireyi/kadını değerli kılma’ gibi bir havaya büründürülmektedir.

Oysa gerçek anlamda ‘aile kurumu’ veya ‘Müslüman bir aile’ Batı’nın dünyaya egemen olma ve insanlığı istediği şekilde yönetme arzusu önünde en büyük engeldir. Bireyi kutsama, yalnızlaştırma ve sosyal hayattan koparma çabası bu yüzdendir. Ülkemizde ve benzeri yerlerde ‘İstanbul Sözleşmesi, Cinsiyetsizlik çalışmaları, 6284 sayılı kanun, erken yaşta evliliklere karşı çıkış ve zinayı bir hak olarak serbest görme’ türünden her çaba ve girişim de şehirlerde ‘mümin evler ve ahlaklı aileler’ oluşturma hazımsızlığının meşru(!)laştırılmış birer hinliğidir.

Batı menşeli bu projeler ve yasal düzenlemeler ailenin kurulmasını engelleme noktasında ‘su götürmez’ bir realitedir. Hepimizin bildiği ve şahit olduğu şu çalışmalar -maalesef- aile kurumunu yıkma ve sapkınlığı meşrulaştırma adına yapılır:

Yine aynı projeler ve yasalar ikinci bir hedef olarak mevcut aileleri dağıtma eksenli yapılır. Zikredeceğimiz bu hususlar da bu ikinci hedefi gerçekleştirme amaçlıdır:

Aile toplumun temelidir. Ailenin yukarıda anlattığımız gerekçelerle çökmesi veya çökertilmesi toplumun çökmesi, maddi manevi iflasa sürüklenmesi demektir.

Bunun için ne yapılması mı gerek?

Özün özü ve kemali Allah’ın kelamında sorumuz cevabını bulur:  

“Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de onun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.” (Rum Suresi 22. ayet)

“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.”

(Tahrim Suresi 6. ayet)