Tarih boyunca her insan birilerinin dolmuşuna binmiş veya birilerini kaptan kabul edip onun gemisine binmeyi tercih etmiştir. Geminin rotası, kaptanın yetkinlik durumu önemlidir. Gemi çürük, rota yanlış, amaca uzak ve kaptan yetkin değilse vay o yolcuların haline!
Dünya hayatı, tercihler ve uyulan liderleri de gemi, rota ve kaptan eşleşmesi içinde sembolik olarak yerini bulmaktadır. Allah’a iman eden, O’nu razı etmeyi gaye edinen birinin binmesi gereken gemi bellidir: Nuh’un (İslam) gemisi.
Onun dışında binilen tüm gemiler ne niyet ve gayeyle olursa olsun hak ve selamet sahiline götürmeyecek ve orada demirlemeyecektir:
“Dini ikame edin ve fırkalara ayrılmayın.’ diye din olarak Nuh’a vasiyet ettiğimizi, (Ey Muhammed!) sana vahyettiğimizi, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya vasiyet ettiğimizi, sizin içinde (Allah) şeriat kıldı. Müşriklere kendilerini davet ettiğin şey (Allah’a davet) ağır geldi. Allah kimi dilerse onu kendisine seçer ve kendisine yöneleni O’na (kendisine) ulaştırır.” (Şura: 13)
İslam bir nizamdır. Bu nizam, saf niyet ve halis kalple Âlemlerin Rabbi’ne teslimiyeti gerektirir. İman davasına tabii olmak “kurtuluş gemisine” binmek olarak temsil edilir.
“İslam, Nuh’un gemisi gibidir. Gemiye binen kurtulur, binmeyen kaybeder.”
Dile kolay Nuh (a.s), 950 yıl boyunca kavmini hayatın şeref bahçesine, lütuf sofrasına ve zikir lezzetine davet etti. Allah sevgisi dışındaki tüm sevgilerden arınmalarını, secde miracında Allah’la buluşmaları gerektiğini söyledi. Onlar ise Nuh’a karşı çıktılar, Onu suçladılar, Ona düzeni bozan (terörist) etiketi vurdular. Tıpkı bugün İslam davetçilerini ve İslami hayatı seçenlerin suçlandığı gibi o seçkin peygamberi suçladılar, dışladılar, taşa tutup kan revan içinde bıraktılar, Ona karşı çok çirkin ithamlarda bulundular. Körelmiş zihinlerin resmini çizen bir sapıklık içinde batıl gidişatlarına, kutsalları ve ideolojilerine dört elle sarıldılar. Destekçileriyle birlikte asla yenilmeyeceklerini, hep kazanacaklarını sandılar. Kendilerini sel gibi üzerlerine gelen imtihan gerçekliğinden kurtaracak şeyin güç, para, makam, asabiyet duygusu, ideoloji ve başkaca şeyler olduğu yanılgısına kapıldılar. Nuh’un oğlu gibi bu dayanıksız ve yok olmaya mahkûm aciz şeylere sığındılar/sığınıyorlar. O da demişti ya:
“Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım.”
Kurtuluş gemisine binmeyi arzu etmeyen, imtihan deryasının dehşetli dalgaları karşısında bazı sığınakların kendisini kurtaracağı sanısı içinde boğulup gittiler. Dün Nuh aleyhi selam, bugün İslam davetçileri onları dünya hayatında iken Allah’ın varlık âleminde temaşa edilen ayetlerinin güzelliğini tefekkür ve şükür gözüyle seyirleri için onları gezinti (İslami yaşam) gemisine ısrarla davet ettiler/ediyorlar. Bu gemi yolcularını bela, musibet, zorluk, şiddet, isyan ve bunalım gibi nice azgın dalgalar arasından peygamberler ve davetçiler gibi usta kaptanların maharetli elleriyle ebedi saadetin girişi olan cennet kapısına yani selamet sahiline boşaltacak olan gemidir. Bu fırsatı elinin tersiyle tepip alık alık dolaşanlar, kurtuluş gemisine binme hakkını da ebediyen kaybedecekler.
Üstelik bu gemiye çağıran, yolculuk biletini sunan peygamber ve davetçiler, bu çabaları için bir ücret de talep etmediler/etmiyorlar. Bu kurtuluş gemisine binmek isteyenler arasında ayrım yapılmaz, bir dışlama olmaz. Siyah beyaz, kadın erkek, çocuk yaşlı, fakir zengin ve köylü şehirli demeden isteyen herkes binebilir. Binmek isteyenler şefkat ve sevgiyle kucaklanır, kardeşlik halkasına dâhil edilir ve asla horlanıp dışlanmaz.
Sırat-ı müstakimi yol bilip tercihini İslam’dan yana kullanan, kulluğun özgürlüğe yelken açan gemisine bilet alan cennet talipleri bilelim ki Allah’ın rızasını kazanmak oldukça kolaydır:
Eğer Allah’a kul olma arzusu kalpte niyet olarak yer eder, bu niyet salih amele dönüşür; Salih amel de güzel ahlak, Allah yolunda mücadele, namaz, oruç, dürüstlük, adalet, iyiliği emretme ve kötülükten men etme, sadaka, işar ve cömertlik şeklinde meyve olarak hayat sofrasına serilirse zaten Nuh’un gemisine binilmiş demektir.