Ülke olarak asrın felaketi olarak bilinen bir deprem yaşadık.
Bu depremin üzerinden henüz bir ay geçti.
Enkazlar olduğu gibi duruyor, insanlar mağdur ve dışarda kalıyor.
İhtiyaç ve atlatılması gereken zorluklar çok.
Yani değil bir ay, aylarca hiçbir gündem bu gündemi öteleyemez, bu facianın yaralarını sarma çabasının önüne geçemez diye düşünüyordum. Ama hepiniz gibi ben de yanıldım. Bu ülkede ‘bencil, tarafgir ve kinci yaklaşımlar ile günübirlik’ beklentiler ne de çabuk mühim ve ehemm konuların önüne geçebiliyor!
Altılı Masa devrilecek mi, evirilecek mi, ayakaltında mı kalacak yoksa el üstünde mi tutulacak? İddiası, kavgası ve tartışması depremin acılarına tuz biber ekti. Tam, bunlar ‘körler sağırlar’ misali birbirini ağırladı haydi, biz yine asıl gündemimiz olan ‘Depremin Yaralarını Sarmaya’ dönelim, dedik. Dediğimizle kaldık.
Bildiğiniz gibi HÜDA PAR doğal hakkı olarak Cumhurbaşkanlığı seçiminde Recep Tayyip Erdoğan’ı destekleyeceklerini ilan etti. Bu ülkenin ‘beyaz Türkleri, Kürtleri, kaymağını yemeye and içmişleri, kendini fildişi kulelerde erişilmez sananları, halkı ‘bidon kafalı ve karnını kaşıyan’ olarak aşağılayan zombileri, felaket tellallığını meslek yapmış entelleri dantelleri, sanatçı, yazar ve çizerleri’ Bremen Mızıkacılarına rahmet okutan bir tarzla, hızla, öfkeyle ve kudurmuşlukla her türlü vatan sathında saldırıya geçtiler.
Heeeyt HÜDAPAR, sen nasıl bizden ‘izinsiz, habersiz, destursuz ve de icazetsiz’ böyle bir karar alırsın?
Sen bilmem, dünün karalamalarına maruz kalmış, fertleri vahşice katledilmiş, dernekleri ve nice kurumları yakılmış yıkılmış sicili bozuk(!) nasıl bizim gibi hala silahlarının namlusundan Dersim Katliamı eksilmemiş, darağaçlarından nice masumun bedeni inmemiş, elleri asit kuyularından henüz yeni çıkmış, masum halkın vahşetlerine doymamış temiz(!) ve kravatlı beyefendilerden(!) habersiz bizim topyekûn tepetaklak etmek istediğimiz bir adamı destekleme kararı alır ve de onunla ittifak ihtimalini dillendirirsin?
Ama bunlar bu sefer ödevini iyi çalışmamıştı.
Oyununu iyi kuramamıştı.
Dünün iktidarı, silahı, gücü, medyası ve ayaklı propagandistleri sizde ve lehinizde olduğu için düzen istediğiniz gibi işledi.
Geçmiş yıllarda istediğinizi suçlu, vatan haini, cahil, yobaz ilan edip icabına bakardınız. İlahlığınıza ve ilahlarınıza ‘La’ çekenleri haz edemez, bir avuç Sofik görür, kontra iftirası içinde cüzzamlı muamelesine tabi tutardınız. Yakalayınca, işkence edince, zindana atınca ve vahşice katledince nasılsa aldananlar güruhuna ‘Bir vatan hainiydi veya örgüte kafa tutan bir kontraydı.’ deyip kutsal bir transa geçer, kutsadığınız önderlerin heykelleri ve fotoğrafları önünde Nirvana’ya ulaşırdınız.
Bugün böyle bir yağma yok!
Bugün küçülen dünyada her şey herkesin gözü önünde cereyan ediyor. Küçüğünden büyüğüne, güçlüsünden güçsüzüne, okumuşundan okumamışına, yanlısından yansızına herkes elindeki cep telefonuyla, sosyal medya hesabıyla neyin ne olduğunu görüyor, okuyor, sorguluyor ve araştırıyor. Tamam, iki gündür gördüğümüz gibi yine ‘iftiralarınızdan, naralarınızdan, küfürlerinizden, salya sümük kusmuklarınızdan’ vazgeçmiyorsunuz, vazgeçmezsiniz de.
Artık eski çamlar bardak oldu, köprülerin altından çok sular aktı.
Yok, öyle yağma!
Yaptığımı yapar yanıma kar kalır,
Söylediğimi söyler inanan çok olur,
Yalanımı atar doğru kabul eden herkes olur, devri bitti.
Artık algılarınız ve dezenformasyonlarınız elinizdeki simülasyon aletleriyle zalimi mazlum, suçluyu suçsuz, arsızı hayalı, fitneciyi ıslah ehli, yalancıyı doğru yapamayacak.
Artık, ‘Karanlıklarda, dehlizlerde ve bin bir türlü tedbirle gizli yerlerde söylediğimiz doğrularımıza olmayan tahammülünüz’ meydanlarda deşifre olacak.
Artık, herkes akla karayı, doğruyla yanlışı, erdemli ile erdemsizi, halkın yanında olanla halka her türlü tuzak kuranı bilecek, görecek, anlayacak…
Hayat benim, kabul benim, inanç benim, tercih benim ve en az senin kadar bu ülkenin meşru her hakkı benim de hakkımdır.
Artık, her kimsen ve kimseniz bizim adımıza konuşmaktan ve ahkâm kesmekten vazgeçin ve bir adım geri çekilin!