Bazı insanlar, acaba taassup, hırs ve öfke gibi habis duygulardan arınmak için neyi bekliyorlar? Corona, deprem ve daha nice musibet onlar için bir ders veya merhamet eldesi oluşturmuyorsa başlarına kıyamet mi kopsun istiyorlar. Tabii, kıyamet kopunca o zaman da iş işten geçmiş olacak. Hiçbir pişmanlık, makam, imkân ve aracı o gün onlar için beş para etmeyecek. Eyvahlar içinde yanıp yakılacaklar ya! O da azaplarına katma değerden başka bir anlam ifade etmeyecek.
Birkaç gündür futbol tribünlerinden sahalara akan ve atılan slogan, küfür, zararlı cisimler ve kavgayı görünce ‘fitneyi uyandırana, tutuşturana ve yayana’ yazıklar olsun ve kursaklarında kalsın demekten başka yol bulamıyorum.
Dostluk, barış ve kardeşlik için güzel bir araca dönüşebilecek potansiyele sahip sporu -özellikle futbol müsabakaları üzerinden- bir taassuba dönüştürmek nasıl bir akıl tutulmasıdır?
Depremde yaşanan felaketle alay edercesine, vefat edenlere hürmetsizliğin alasını yaparcasına ve felaketzedelere küfür edercesine bu müsabakalarda politik davranmak nasıl bir hayvanlıktır?
90’lı yılların yaşanan kanlı trajedilerinin sembolü olan kişi ve araçlar üzerinden propaganda ve faşizm üretmek nasıl bir vandallıktır?
Irkçılık, faşizmin şeytan rahmine bırakılmış dölüdür.
Irkçılık, soy olarak şeytandan güçlü genler taşıyan bir adilik, aldanma ve aldatmadır.
Irkçılık, makro ve mikro düzeyde ‘menfi milliyetçilik, mezhepçilik, kimlikçilik, dilcilik ve bencillik’ gibi ayrıştırma ve ötekileştirmeleri doğuran bir çirkinliktir.
Irkçılık, yeraltında kırılan faylara aldırmaksızın, bu fay kırılmalarının ortaya çıkardığı yıkım, enkaz ve acıları görmezden gelip toplumun kardeşlik, birlik ve dayanışma fay hatlarıyla oynayan alçakça bir kurgudur.
Irkçılık; beyaz, siyah, kırmızı veya sarı renk; Yahudi, İngiliz, Türk, Kürt veya Arap ırkı üzerinden diğerine nispet ve minnet yapıp ‘Bak ben senin için neler yapıyorum!’ deme merakı, üst bakışı ve hor görmesidir.
O halde; ey bilumum Faşist ruhlu ve ırkçı kafalar, sizin bizim için ne yaptığınız ortadır, neler yaptığınız aşikârdır. Siz bu topraklara, bu güzel beldelere ve bin yıllar kardeşçe yaşayan gönüllere ancak ‘fitne, ayrıştırma, taassup, inkâr, asimilasyon, çatışma, imha, ölüm, korku ve şüphe’ getirdiniz.
Diyarbakır’dan Bursa’ya Bingöl’den İstanbul’a kadar ne kadar varsanız, Türk, Kürt veya başka kimlik üzerinden hangi ırkçı kodlara bürünmüşseniz ‘Apolar, Kandiller, Jitemler, Yeşiller, faili meçhuller, infazlar, dağa kaçırıp vahşice katletmeler, asit kuyuları, Toroslar ve mayınlar’ kadar başınıza taş yağsın, bu meşum işin ıstırabı her yanınızı kuşatsın ve alçalmış bir zavallılık ömür boyu nişaneniz olsun!
İdeolojik bir düşünceden ziyade psikolojik ve patolojik bir hastalık olan ırkçılığı ümmetin her bir parçası olan Arap, Fars, Türk, Kürt, Zaza, Laz ve diğer kimliklere bulaştıranlar iki cihanda yüzsüz, kimliksiz kalasınız ve gün yüzü görmeyesiniz!
Kendilerini doğuştan imtiyazlı, mutlu, putlu, ezik veya sönük zannedenler! Kusura bakmayın hiçbiriniz bir diğerinden zerre kadar üstün değilsiniz. Corona veya deprem gelince hiçbirinizin kafatası yapısı, dil zenginliği, mutluluğu putluluğu; Türk, Kürt, Zaza, Arap veya Çerkez oluşu fayda vermedi, vermez de. Acılar sevinçler, korkular ferahlıklar, hastalık sağlık gelince kimsenin tipine, diline, kimliğine, ırkına veya makamına bakıp gelmiyor. Herkes için belirlenmiş bir imtihan olarak geliyor.
Unutmayalım, sağlı sollu, önlü arkalı, Doğulu Batılı Faşistler ve ırkçılar birbirini besler, birbirini ayakta tutan dayanaklar olur. Onun için Öz-dağlar’a da Taş’lı soyadlara da bakıp yanılmayalım.
Bilelim ki ‘dil, kimlik, kültür ve cinsiyet’ bize birer emanettir.
Sıla-i rahim bu emaneti anlamada ve hak olarak ifa etmede güzel bir ölçüdür.
Kulluk ise bir amaçtır.
Bu amacın ifa kodları da İslam’la hakkıyla belirlenmiştir.
Başka bir yol ve mecra arayışı boş bir uğraş ve fitneye alet olmaktır.