Mart ayı… Halepçe Katliamı’nı içinde barındırma hasebiyle mazlum ve mustazafları tanıma ve anlama adına vesile bir ay...

16-23 Mart tarihleri arası Mustazaflar Haftası olarak bilinen hafta, bu sene güzel bir vesileyle Beraat Gecesi’ne tevafuk etti. Bir yandan mustazaf olmak, mustazafları sevmek bir yandan bu umutla Allah’tan beraatı istemek…

Ayeti kerime bu arzuyu bize zımnen hatırlatmaktadır:

“Biz istiyorduk ki, yeryüzünde zayıf bırakılmış kimselere/mustazaflara iyilik edelim, onları varisler kılalım. Onları yeryüzünde iktidara getirelim. Firavun'a, Haman'a ve onların ordularına onlardan sakındıkları şeyi gösterelim.” (Kasas: 5–6)

16 Mart 1988…

Elma kokulu ölümle Halepçe halkının tanıştığı o hüzünlü, acı ve ölüm dolu gün…

Ve o günden bu yana her 16 Mart’ta tarihe tüm sıcaklığı ile kendini hissettiren vahşi ve kimyasal katliam…

Bugün Herzog, Sisi ve Putin dün Saddam… Zalim ve katil olmak…

Ancak İslam’a, insanlığa ve halka düşman olanların kirli ve rezil vasfıdır. Saddam, her zalim gibi aldığı mazlumların ahı kendisinden çıkan bir zalim…

Zalim Saddam, değil hiçbir insana Allah'ın yarattığı hiçbir canlıya kullanılmayacak derecede iğrenç olan kimyasal silahlarla Halepçe halkına saldırır. Bu saldırılar sonucunda binlerce mazlum şehid olur. Bu sayıya Enfal katliamını dâhil ettiğimizde şehitlerin on binleri aştığı tarihe şahitlik olarak kaydedilir. Halepçe Katliamı’nın 34. yıldönümünde fosfor ve hardal gazlarıyla gelen elma kokulu ölüm hala burnumuzu sızlatmakta, gözümüzü yaşartmakta ve zalime olan öfkemizi bilemektedir.

Nasıl ki Şubat ayı, şehitlere dair hasretimizi ve şehadete dair arzumuzu tazeliyorsa Mart ayı da mazlum ve mustazaflara dair duygularımızı canlı tutuyor.

İşte o mümin mazlumlardan biri Şeyh Ahmet Yasin…

22 Mart 2004'te ise siyonist israil'in saldırısı sonucu, tekerlekli sandalyesinde şehadet mertebesine ulaşan aziz insan...

Ömrünün çoğu tekerlekli sandalyede geçmesine rağmen küfre her daim korku salan ve mücadele ruhu her daim canlı ve dinç olan şanlı öncü…

Sağlam ve sağlıklı olanları geçelim her türlü engeli olana dahi mücadele aşkını hiçbir şeyin kesmeyeceğini ve aksatmayacağını öğreten diriliş muallimi…

O, bugün ve yarınların tüm nesillerine düşman karşısında zafer umudunu asla kaybetmemeyi öğrettiği gibi siyonistlerin her daim en büyük korkusu oldu. Allah şehadetini kabul etsin ve kanını ümmetin dirilişiyle Kudüs'ün kurtuluşuna vesile kılsın.

Yine bir diğer azizimiz ve iman hakikatlerine dair her daim üstadımız Bediüzzaman

23 Mart 1960'da Şanlıurfa'da vefat edince Mart ayının zihne, gönle ve dile düşen başka bir cemresi…

Mustazaflara diriliş Nevruz’unu miras bırakıp zulmün karakışına direnen iman abidesi…

Annesi kendisini emzirdiği günden izzetle vefat ettiği güne kadar ömrü iman ve Kur'an hizmetinde geçen İslam kahramanı…

İşte, bu üstadımız her Mart ayı mustazaflar için baharlar yeşersin ve mazlumlar baharları yeşertmeyi bilsin diye nice istibdat dönemlerinde korkusuzca hakkı ve hakikati haykırır.

Sadece bu mu?

Elbette değil…

Onun neşrettiği risalelerle milyonlarca gönülde iman tohumları yeşermedi mi?

Hakikatli bir camianın ve cemaatin en doğal lideri ilan edilmedi mi şehit rehberin diliyle?

Risaleleri hakkıyla okuyan her kişinin zamanının gerçek bir âlimi olacağı kerametine lafız olmadı mı?

Her Şubat, Mart ve her geçen gün Suriye’den Yemen’e, Filistin’den Arakan’a, Mısır’dan Kürdistan’a, Ukrayna’dan Afrika’ya mazlum ve mustazaf kanı zalimlerin ocağına ‘ah ve azap’ olarak düşüyor. Emperyalistlerin ektiği fitne ve fesat ateşi bugün dahi mazlum coğrafyaların dört bir yanını yakıyor. Ama ötelerden Halepçe’nin mümin şehitleri, Şeyh Ahmet Yasin’ler ve Üstad Bediüzzamanlar mazlum ve mustazaflara müjdeli ve beraatli günleri muştuluyor.

Muştuyu hak edenlerden olmamız umuduyla Mustazaflar Haftamız ve Beraat Gecemiz mübarek olsun!