Batı, bugün güç, para, siyaset, teknoloji ve bilişim üstünlüğü ile kendini kutsal ilan etti. Zihinleri esir, kalpleri mühürlü, gönülleri köle yüzlerce devlet, binlerce sosyal yapı ve milyonlarca insan da Batı’nın bu abartılı gücü ve makyajlı yüzü karşısında kulluğunu ilan etti. Batı, bütün coğrafyası ve başkentleri ile kendini allayıp pullayıp ‘özgürlük, hak, kazanım ve güzellikler’ yurdu tezini ha böyle ha şöyle kabul ettirdi. Yüzyıllarca bizden çaldığı, devşirdiği ‘ilmi, edebi, siyasi, teknolojik ve hikemi’ kazanımları birkaç denemeden sonra kendi tezgâhından çıkmış, bulunmuş, keşfedilmiş veya icat edilmiş olarak dünyaya sundu.
Muz bizimdi, pudingini bir entel edasıyla tüketmeye başladık. Petrol bizimdi, Euro dizel adıyla kıymete bindirdik. Eyalet sistemi bizimdi, Batılı yönetim böyle olur kanısıyla ağzımızın suyunu akıttık. Dürüstlük ve doğruluk bizimdi, Batı ise bunu sadece dünyası ve günü için kabul etti. Biz de malımızı çalıp bize pazarlayan hırsızı över gibi ‘düşünce, medeniyet ve bilgi’ hırsızı Batı’yı övmeye başladık. Biz icat ederken mucitliği onlara elimizle sunduk. Biz üretirken çarşı pazarı gönüllü onların tekeline bıraktık. Biz insanın yanı sıra her canlıyı seven, onlara merhamet eden ve eziyeti zül gören GÜL Medeniyetinin istikamet çocuklarıyken sadece kendi ülke sınırlarında adil(!) ve insan haklarına saygılı(!) gözükmeye çalışan Batı’nın heykellerine dahi hayran kaldık.
Daha iki üç asır öncesine kadar sanat, edebiyat, ahlak ve insani erdemlerden yoksun bir Batı’nın madde ve materyalizm üzerinden parlatılan makyajlı yüzüne aldanır olduk. Daha düne kadar kadını insandan sayamayan Batı, bugün kadın üzerinden bize ayar vermeye çalışır oldu. Daha düne kadar sokaklarını b..k alan Batı bugün bize hijyen kurallarını öğretmeye çalışır oldu. Daha düne kadar ahlakı sadece aristokratlara ve yarı tanrılara has kılan Batı bugün bize etik dersi vermeye çalışır oldu.
Peki, Batı bunları elini kolunu sallayarak mı yaptı? Hayır. Batı, kuvveti güce, paraya, makama, bilgiye ve siyasete endeksleyip kendi rüzgârını estirdi. Biz de esen bu rüzgâra karşı gardımızı almaya çalışmadık, açıklarımızı örtmedik, gediklerimizi kapatmadık. Haliyle bu rüzgâr bazen ideoloji olup esti, bazen bilgi olup esti, bazen teknoloji olup esti, bazen şu bu hakları olup esti, bazen işgal olup esti, bazen zulüm, bazen de tahakküm olup esti. Haliyle sırtları yere sererken sırtı yere serilen olduk, taklit edilenken taklit eder olduk, üretirken tüketir olduk. Adına düşünür, yazar, idareci, sanatçı, sporcu denilen kişilerimiz ne olduysa, nasıl olduysa birden katiline âşık oldular. Batının diliyle, sazıyla, sözüyle ve yüzüyle bizi arkalarından sürüklediler. Böylece bir baktık ki ortada ne kendimiz, ne ailemiz ne de neslimiz durmuyor? Kur’an aşığı, sünnet tutkunu, ilim yolcusu, adalet savunucusu ve cihad talibi olan Asım’ın nesli gitmiş yerine Haluk’un Batı cazibesine bırakılmış ‘faraziyeler, yanılgılar, şüpheler ve zevklerle’ defterine vurgun bir nesil gelmiş.
Oysa bu Batı değil miydi I. ve II. Dünya Savaşlarında 70 milyon ölüyle dünyayı ölüler mezarlığına çeviren; 30 milyonu aşkın yaralı ile her memleketi hastanelere dönüştüren?
Oysa bu Batı değil miydi birkaç altın, elmasa ve kömür madeni uğruna Japonya’ya atom yağdıran, Afrika’ya vahşet eken, Asya’ya asimilasyon hediye eden?
Oysa bu Batı değil miydi son otuz yıldan şimdilere kadar ‘Afganistan, Yemen, Çeçenistan, Irak, Suriye, Libya, Sudan, Filistin, Myanmar, Doğu Türkistan ve daha nice mazlum coğrafyalara’ kan, gözyaşı, acı, işgal, talan ve zulüm eken?
Bazen insan kendi sözü ve silahıyla vurulurmuş. Geçenlerde Kim Milyoner Olmak İster adlı programda da Batı ile ilgili sözü ve hayranlığı olan katılımcı Hamide Tanır'la bu tecrübe edildi. Sunucunun yönelttiği soru, Batı'nın kirli geçmişini bir kez daha hatırlattı. Olayın dikkat çeken yanı ise yarışmacı kadın Tanır’ın tam bir Batı aşığı çıkması ve Batı’yı övgüye boğmasıydı. Batı'nın gerçek yüzünü soruyla öğrenen kadın şok geçirirken sunucunun ‘Adeta alın putlaştırdığınız Batı’nın gerçek yüzü’ tarzındaki aşağılayıcı bakışları da dikkate değerdi.
Dününde Engizisyon, günümüzde kravatlı kölelik olan Batı’ya hayran ve suspus olanlar yürek ve delil varsa söyleyin hep beraber bilelim.
İnsanlık bunun neresinde?
Medeniyet bunun neresinde?
Şirinlik bunun neresinde?
Merhamet ve insan hakları bunun neresinde?
Modern ve gelişmiş bir dünya hikâyesi bunun neresinde?
Tarih her zaman şahittir ki; Batı dünyasında gerçek bir medeniyet yoktur. Olmamıştır da.
O halde elma dersem çık Batı!
En iyisi mi ben elma demeyeyim.
Sahi elma kokulu ölümler de Batı’nın mirası değil miydi?